24 Nisan 1920. TBMM gizli oturumu. Kürsüde Atatürk.

“.... Her halde Suriyeliler her hangi bir devleti ecnebiye ile münasebetinin kendileri için binnetice esaret olacağına kani oldular. Bizim bilmukabele gösterdiğimiz şekil şundan ibaret idi. Dedik ki, artık hududu millimiz dahilinde bulunan menabii insaniyeyi ve menafii umumiyeyi hududumuzun haricinde israf etmek istemeyiz. Fakat ittihat, kuvvet teşkil edeceğinden bütün âlemi islâm manen olduğu gibi maddeten de müttefik ve müttehit olmasını şüphe yok ki büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki bizim kendi hududumuz dahilinde müstakil olduğumuz gibi, Suriyeliler de hududu dahilinde ve hâkimiyeti milliye esasına müstenit olmak üzere serbest ve müstakil olabilirler. Bizimle itilâf veya ittifakın fevkinde bir şekil, ki federatif yahut konfederatif denilen şekillerden birisi ile irtibat peyda edebiliriz. Ahali bunu arzuları fevkinde telakki etmiş olacaklar ki, Emir Faysal milletin bu arzusu karşısında kendi emellerinin sarsılmakta olduğuna vakıf oldu ve müracaatları bunun üzerine oldu. Ahalinin bu arzusu fiile de inkilâp etti. Suriye dahilinde bazı ef'al ve harekât bittabi mesmuunuz olmuştur. İşte bu filiyat başladıktan sonra ... Emir Faysal suhuletle tesisi hâkimiyet edemiyeceğini ve Fransızlar da bir müstakil (devlet) halinde orasını kolaylıkla kullanamıyacaklarını zannettiler ki ağlebi ihtimal müştereken ahaliye demek istediler ki, biz de sizin fikrinizdeyiz. Ancak bizim yaşamak için paramız yok ve haricin tazyikatına mukavemet edecek vesaitimiz yoktur. Türkiye bunu temin ederse biz Fransızları memleketlerimizden kovabiliriz. Bunu biz samimî telâkki etmedik. Onun için vuku bulan siyasî müracaatta biz de siyasî cevap vermiş bulunduk. Ancak hakikî irtibat hükümet şeklinde değil fakat Suriye Milleti ile Suriyelilerle olmuş oldu ve oradaki hakikaten bize manevi kuvvetle beraber maddî kuvvet zammetmiştir. Hududu millimizin cenup cephesindeki harekâtı nazarı dikkatten geçirecek olursak bu filiyatın semeratı maddiyesini görebiliriz...”

Konuşmanın tamamını TBMM Tutanakları’ndan okuyabilirsiniz, bu günlerde çok daha anlamlı bulacaksınız. Ben yer darlığından bir bölümünü aktardım.

“Turancılığı biz bıraktık” diyor. “İslam alemine patronluğu da doğru bulmadık” diyor, ulu önder Atatürk. Misak-ı Milli sınırları içinde Cumhuriyet’in ilanından 3 yıl önce.

“Suriye kendi sınırları içinde bağımsız olsun” diyor. “Federasyon veya konfederasyon, devletler bağımsız olduktan sonra konuşulur” diyor.

Hangi zamanda diyor?

Anadolu’da, Ortadoğu’da ve hatta Balkanlar ve Kafkasya’da kendini hala Osmanlı Halifesi tebası sanan çoğunlukların yaşadığı bir dönemde.

“Bağımsızlık benim karakterimdir” sözünü, Atatürk laf olsun diye demedi.

Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını boşuna savunmadı.

Ulus kavramının, uluslaşmanın barış, demokrasi ve gelişmeye neler kattıığını, günümüz ayrılıkçı ve ümmetçileri bilmiyorlar mı?

Dün Fransız, bugün ABD emperyalizminin dünyanın her yerinde, hangi ilkel etnik kimlikleri, hangi yoz ümmetçiliği araç olarak kullandığını görmüyorlar mı?

Türkiye Cumhuriyeti’ni geçici bir süre yönetme yetkisini ele geçirenler, halife kimliğine bürünebilirler. “Kürdü, Çerkezi, Gürcüsü...” diyerek ulus kavramı yerine ayrılıkçılığı da sinsice körükleyebilirler.

66 yıl sonra bir 10 Kasım’da Atamızı anarken, sormak da bizim görevimiz:

Ne biliyorsun? Ne kadar biliyoruz?




banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981