Tarih boyunca Türk kültürü üzerinde baskın rol oynayan bölgesel veya küresel güçlere ait kültürler, özellikle Türk Dili’ne zarar verdi. Çin, Fars, Arap, Fransız ve İngiliz dilleri güzel Türkçemizi günümüzde içinden çıkılmaz bir duruma soktu. Atatürk, Türk Dil Kurumu ile arınmanın yolunu açtı, ancak 12 Eylül darbecileri bu yolu da kapadı ve hala kapalı.

Besmele çekerken, “Allah’ın adıyla başlarım” demiş oluruz. Kelime-i şehadet getirir, “Tanıklık ederim ki Allah birdir, ondan başka tanrı yoktur” der ve ekleriz: “Muhammed de onun elçisidir.”

Kim ki besmele çeker, kelime-i şehadet getirir; o kişinin inancını yargılamaya kalkan, kendini Allah yerine koymuştur.

Bu uyarıyı yapmak için ille de din bilgini olmak gerekmez, her Müslüman’ın bilmesi gereken gerçek İslam anlayışı budur.

Kemal Kılıçdaroğlu, Siirt’teki seçim konuşmasında “Bize statükocu diyorlar. Statükocu’nun Allah’ı Ankara’da!” dedi. Sokak ağızı ile söylendiğine kuşkum yok ve Türkiye’yi yönetmeye aday Kılıçdaroğlu’na yakıştığı da söylenemez.

Recep Tayyip Erdoğan, artık siyaseten iflas ettiğini kendi de farkına vardı ki; seçim kampanyasını inanç çizgisine oturtmuş görünüyor. Muhalefete İslam adına vuruyor. Aradığı mermi de Kılıçdaroğlu’nun kendine sunduğu “Statükocunun Allah’ı” kavramı.

Bu deyimi, sokakta milyonlarca yurttaşımız kullanıyor. Konuşma dilimize ilk girdiği biçimi, sanıyorum “Feriştah” dı. Farsça “Firiştah” olan ve Allah’ın Melekleri anlamına gelen bu sözcüğün Türkçe tam karşılığını uyduramadık. Oysa, Atatürk’ün TDK’sı olsaydı, uydurmuştu. Bu nedenle feriştah yerine meleği diyeceğim.
(Bazılarınız, uydurmayı da “uyma” fiili kökünden uzaklaştırıp yalan gibi anladınız değil mi? TDK işte bunun için çok değerliydi!)

“Statükocunun Meleği” yerine “Statükocunun Allah’ı” deyimini CHP lideri bile kullanıyorsa, kültürel ezilmişliğimizin boyutlarını bir kez daha düşünelim derim.

Statüko da Türkçe değil. Türkçe’de karşılığı Durgu, Süredurum, Kurulu Düzen...

Kurulu düzenin sürmesini istemenin siyasal adı “Muhafazakarlık” tır. Gelenekler, inançlar, kurumlar, değerler korunacaktır. Halk bu nedenle çoğunlukla muhafazakardır. Yoksa, bugün televizyonlarda ağaları, kumaları, cariyeleri izlemez; pazara Hürrem’in saçının renginde boyalar sürülmezdi...

CHP sosyaldemokrat bir parti. Sosyaldemokrat düşünce, muhafazakarlığa uzlaşmacı yaklaşır. Kılıçdaroğlu, uzlaşmacı görüntü verdikçe; bu nedenle halka bir adım daha yaklaşıyor ve halka inandırıcı geliyor.

Asıl çelişki, halkın “muhafazakar” bildiği Erdoğan’ın “Statüko Karşıtı” sanılmasıdır.

Merkezi ve yerel yönetimler eliyle yandaşlara rant sunabilir. Sorosçu liberallere zokayı yutturmuş da olabilir. Azgın Bush’un Büyük Ortadoğu Projesi’nde Anzak Komutanlığı’na da soyunmuş olabilir.

“Yurt dışında tek Allah Kuruşum yok” diyen o dur. Küresel Dinci Faizci Sermaye’nin oligarşik diktatörlüğü kesmemiş olacak, yargıyı da hükümranlık alanına alarak feodal diktatörlüğe özenmiş görüntü veren de, o dur.

“Benim bakanım, benim genel müdürüm, benim müdürüm, benim gazetecim, benim savcım, benim yargıcım, benim rektörüm, benim işadamım, benim kültürüm, benim dinim...” Geldiği nokta budur!

Siyaset biliminin Abc’sini öğrenmiş hiç bir insan, bu çelişkiyi farkettiği an “Yeme bizi!” argosunu ağzından kaçırmadan yapamaz.

Neresine bakılırsa bakılsın, nereden bakılırsa bakılsın, akşam oldu ve makyajın etkisi kayboldu. İçler acısı bir tablo tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor.

2003, 2007 genel seçimlerinde ve ciddi ölçüde azalsa da 2009 yerel seçimlerinde Erdoğan’a destek verenler, dar gelirli köy ve varoş insanlarıdır.

Gerçeği erken görenler, her zaman küçük bir azınlıktır. Temsili demokrasilerde iktidar değiştirme gücünü, olup bitenleri geç farkına varan çoğunluk elinde tutar.

Erdoğan’ın anlayışı, ihtirasları, Türkiye’yi yürüttüğü yol, devam edilecek yol değil. Çoğunluk farkına varmaya başladı ve artık yola devam değil, tam da durma zamanı!

Dünya değişiyor. Çağımızın küresel gücü ABD’de, Obama ile yönetim anlayışı en azından ABD tarzı bir değişim yaşanıyor.

Avrupa Birliği büyük bir çöküntü içinde ve değişim orada da kaçınılmaz. Muhafazakar ve liberal partiler zor durumda. Faşist partiler ile sosyaldemokrat partiler arasında 2013'e kadar hızla tercih yapacaklar.

Kuzey Afrika, Arap Yarımadası ve Ortadoğu feodal diktatörlüklerden, küresel gücün biçimlendirdiği oligarşik diktatörlükler aşamasına geldi. Dikkat ederseniz, tümünde yoksul ve yoksun çoğunluklar kullanılıyor.

Türkiye’de 12 Haziran’dan başlayarak çok şey değişecek. Bu değişim, çatışmacı bir iktidarla değil, uzlaşmacı bir iktidarla olmalı.

Üstelik geniş tabanlı bir koalisyon hükümeti çok daha yararlı olacaktır.

Yoksa... Statükocu’nun Meleği’nin, 12 Haziran’dan sonra Statükocu’nun Zebanisi kesileceğini görmemek, aptallık olur.




banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981