Ağrı’dan yola çıkarak tarihi İpek yokunu takip ederek 90 km yol giderek Doğu Beyazıt ilçesine geldik. 1927 yılında Karaköse adı Ağrı olarak değiştirilip Doğubeyazıt ili ağrıya taşınmıştı.
Ağrı Dağı İshak paşa Saray’ı ahmedi hani hazretleri meteor çukuru ve tarihi Doğu Beyazıt ilçesi kültür tarihimizin ihtişamlı izlerini taşıyor.
Doğu Beyazıt da bizleri zirvesi karlarla kaplı Ağrı Dağı karşıladı. İshak paşa Saray’ı Selçuklu ve Osmanlı mimarisi ile bir tabloyu andırıyor. Saray’ı gezerlerken tarihi geçmişi yaşıyor, muhteşem mimarisi ve sanat değeri karşısında hayran kalıyoruz.
İshak paşa Saray’ında tanıştığımız İstanbul üniversitesinde İslam sanatı konusunda doktora yapan Taylandlı hanımın anlattıklarının belgesel görüntülerini çekiyoruz.
Ahmed-i Hani Türbesi ve tarihi camisinde namaz kılıp dua ediyoruz.
Tarihi Doğubeyazıt şehri harabeleri ipek yolunun ihtişamlı tarihine canlı şahitlik yapmış.
1979 yılında Japon’lar tarafından çekilen İpek Yolu Belgeseli Anadolu’ya ilk kez Doğu Beyazıt Gürbulak sınır kapısından girmişti.
Doğubeyazıt ile ilgili yaptığımız araştırma ve bilgileri sizlerle paylaşıyorum.
TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSIKLOPEDİSİN DE DOĞUBEYAZIT HAKKIN DA BİGİ
DOĞUBEYAZIT. TARİHİ
Ağrı dağının güneybatısında, Aras ırmağının kollarından olan Zenkimar suyuna kavuşan Sarısu çevresinde gelişen düzlükte denizden 1600 m. yükseklikte kurulmuştur. Doğu Karadeniz kıyılarının önemli limanı olan Trabzon’u Erzurum üzerinden Tebriz’e bağlayan ticaret yolunun üzerinde ve bu yolun Türkiye sınırını terkettiği Gürbulak kapısına 36 km. mesafede bulunur. Doğubayazıt Türkiye’den İran’a giden yol üzerindeki son durağı teşkil eder. Bu sebepten eskiden beri bir gümrük merkezi ve müstahkem mevki olarak büyük rol oynamıştır. Zira burası, tarih boyunca Anadolu’ya doğudan sokulmak isteyen istilâcı ordulara karşı ilk hedefi teşkil eden bir kale olduğu gibi aksi doğrultudaki askerî hareketler için de çok önemli bir üs teşkil etmiştir.
Doğubayazıt günümüzdeki yerinde Cumhuriyet’ten sonra kurulmuş yeni bir şehirdir. Eski merkez ise bugünkü Doğubayazıt’ın 8 km. kadar güneydoğusunda, ovaya ve bugünkü şehre yüksekten bakan ve deniz seviyesinden 1810-1930 m. yükseklikte bulunan yerde kurulmuştu. Bu noktadaki bilinen en eski yerleşmenin Urartular’a ait olduğu ve günümüzde İshak Paşa Külliyesi’nin işgal ettiği mevkide Urartular’ın önemli kalelerinden birinin bulunduğu tesbit edilmiştir (Dietrich Huff, s. 58-86). Bu kale Urartular’dan sonra sırasıyla Asurlular’ın, Medler’in ve Persler’in eline geçmiş, daha sonra da Roma ve Bizans dönemlerini yaşamıştır. Bizans dönemi içinde yöreye müslüman Araplar’ın akınları başladı. Halife Hz. Osman zamanında Aras havzasına yönelen akınlar sırasında Bayazıt ve çevresi de müslümanların eline geçti ve müslümanlarla Bizans idaresindeki Bagratiler arasında birkaç defa el değiştirdi. Daha sonra, 890-929 yılları arasında Azerbaycan’da hüküm sürmüş olan Türk asıllı Sacoğulları ailesinden Ebü’l-Kāsım Yûsuf, o zamanlar adı Dariunk olan (Yıldız, s. 47) Doğubayazıt’ı Bagratiler’den aldı. XI. yüzyılın ilk yarısında Selçuklular’ın yöreye akınları başladı ve Malazgirt Zaferi’nden önce Kars’ın fethiyle (1064) sonuçlanan Türkmen akınlarında Doğubayazıt çevresi de Selçuklular’ın eline geçti. Bayazıt XIII. yüzyılda Moğol istilâsına uğradı. XIV. yüzyılın sonlarına doğru yöreye hâkim olan Celâyirliler Bayazıt Kalesi’ne de sahip oldular. Hemen hemen bütün yeni araştırmalar, şehrin ve kalenin isminin Celâyirli hükümdarı olan Sultan Ahmed Celâyir’in (1382-1410) kardeşi Bayezid’den geldiğinde birleşmektedirler. Bayazıt Celâyirliler’den sonra Karakoyunlu Beyi Kara Mehmed’in elinde bulunan önemli kalelerden birini teşkil ediyordu ve o dönemde buraya Aydın Kalesi de deniliyordu (Sümer, s. 49). 1386-1387 yıllarında Doğu Anadolu’ya saldıran Timur bu önemli kaleyi de ele geçirdi. Timur’un işgalinden sonra da Akkoyunlu sınırlarının içine girdi. Fakat kale, XIV. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Anadolu’ya hâkim olan iki Türkmen beyliği Akkoyunlular’la Karakoyunlular arasında zaman zaman el değiştirdi. Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yûsuf’un (1389-1410) değerli eşyalarını Bayazıt Kalesi’nde muhafaza etmesi (Sümer, s. 120) buraya verilen önemi gösterir.
Kara Yûsuf’un ölümünden sonra oğlu İspend Bayazıt Kalesi’ndeki hazineye el koydu. Ancak kale Timur’un oğlu Şâhruh Mirza tarafından kuşatıldı ve zaptedildi. XV. yüzyılın sonlarına doğru Safevîler’in eline geçen Bayazıt, 1514’te Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı idarî teşkilâtında önceleri Van eyaletine bağlı bir sancak merkezi iken daha sonra Erzurum eyaletine bağlanmıştır. Şehrin Osmanlı-İran sınırının çok yakınında bulunması bir kale şehri olarak önemini arttırmış ve zaman zaman ortaya çıkan Osmanlı-İran sınır anlaşmazlıklarında adı devamlı gündemde kalan sınır şehirlerinden biri olmuştur. Nitekim 1554 yılında yapılan Nahcıvan seferinde Bayazıt önemli bir üs hizmetini gördü.
XVII. yüzyılda Bayazıt’ın merkez olduğu sancağın “ocaklık” olarak idare edildiği anlaşılmaktadır (Kâtib Çelebi, s. 417-422).
1700-1784 yılları arasında Bayazıt sancağını kontrolleri altında tutan Çıldıroğulları’ndan İshak Paşa zamanında başlayıp torunu İshak Paşa zamanında tamamlanan bir seri imar hareketi Doğubayazıt’ı mâmur ve bakımlı bir hale koymuş, bugün şehrin bir sembolü haline gelmiş olan İshak Paşa Külliyesi de bu dönemde yapılmıştır.
Bayazıt Osmanlı Devleti’nin kuvvetli olduğu dönemlerde bir sınır şehri olmasının zararlarını hissetmezken imparatorluğun zayıfladığı dönemlerde bu durumundan zarar görmeye başlamış ve XIX. yüzyıldan itibaren doğudan gelen istilâlarda daima ilk hedefi teşkil etmiştir. Meselâ 15 Ekim 1821’de İranlılar bazı sınır olaylarını bahane ederek Doğu Anadolu’nun bir kısım merkezlerine hücum ederken en başta Bayazıt’ı işgal ettiler, fakat kısa bir süre sonra başlayan kolera salgını yüzünden bu teşebbüslerinden vazgeçtiler.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981