Karpuz
Hafta sonları gelebilecek bir telefona karşı her daim hazır tutuyorum piknik araç – gereçlerini. Gerçi ben hafta içi de gidebilirim ama herkesin işi gücü var. Alacaksın etini – tavuğunu, domatesini – biberini vuracaksın kendini buz gibi biralarla kıra – bayıra. Kusana kadar yiyip – içip ardından hava kararana kadar voleyboluydu, futboluydu, ortada sıçanıydı oynayıp duracaksın.
Piknik kalabalık olur. Öyle iki – üç kişiyle tadı çıkmaz. Gerekirse piknik alanındakilerle kaynaşıp, birlikte oynayacaksın ortada sıçanı. Bir de dere varsa piknik alanında, atacaksın biranı – karpuzunu dereye, ardından Erol Taş misali ağzını koluna silerek yiyeceksin dereden çıkan buz gibi karpuzu. Üstüne de içeceksin buz gibi birayı. Piiii, hayat bu la.
Piknik ilkelliktir benim gözümde. Piknikte eti – tavuğu kesmek için bıçak kullanılmaz. Elinle ayıracaksın. Mangal da, o kolay ateş yakmaya yarayan aletlerle yakılmaz. Önce kuracaksın üçgenini, sonra aralara serpiştirip çıraları, üfleye üfleye yakacaksın. Salatanın domatesi, zeytinyağı bol olacak.
Dibine gireceksin ekmekle, ardından yalayacaksın yağlanan parmaklarını. Vazgeçilmezim sucuğu unuttum. Sucuğu güzelce ayırıp vereceksin ateşe, yarım ekmeğin arasına koyup birayla yavaş yavaş götüreceksin.
Acıktım be. Şu hava bir düzene girse de, alıp mangalımızı gitsek çayıra. Hava fazla ısınmasın ama soğuk da olmasın. Birayı açar açmaz ısınmasını istemiyorum. İdeal piknik havası; içlik giydirmeyecek ama içimizdeki donunda bize fazla gelmesine sebep olmayacak havadır. Tüm piknik severlere ve piknik tüplerine selamlar.