“Ademoğlu vefat edince ameli kesilir, ancak üç hususta müstesna: Sadaka-i cariye, faydalı ilim ve kendine dua eden hayırlı evlat.”
Peygamberimiz Hz. Muhammed A.S
Belgesel Tadında Vakıfların Tarihi Ve Kültür Yolculuğu
İktav Belgesel yayıncılık www.iktav.com ve birçok tv kanalında yayınlanan devri alem belgesel programı www.devrialem.tv olarak hazırladığımız vakıflar tarihi belgeselimizi izlemenizi istiyor görüş öneri ve yorumlarınızı bekliyoruz.
Arapça bir sözcük olan ‘vakf’; sözlük anlamı ile durdurma, hareketten alıkoyma, hareketsiz bırakma manalarının dışında “tamamen verme, büsbütün verme” anlamını da içerir. Vakıf, İslam hukukundan bir malın, bir servetin sürekli olarak bir amaca yönelik, sırf Allah rızası için zengin kişiler tarafından kurulan ve ihtiyaç içinde bulunan kimselere faydalanmaları için sunulan müesseselerin adıdır. Yani vakıflar için kişinin kendi mülkünü Allah’ın mülkü olarak tayin etmesi de denilebilir. Aslında önceden mallarını vakfeden kişiye vakıf denirken, vakfedilen mala ise mevkuf denilirdi. Fakat zamanla kuruma da vakıf denmiştir.
Kişinin kendi mülkünü Allah’ın mülkü olarak tayin etmesi, günümüz insanları için kolay bir durum gibi gözükmeyebilir. Fakat geçmişe baktığımızda adeta “vakıflar medeniyeti” sayılacak kadar hizmete sahip olan bir halkla karşılaşıyoruz. Evliya Çelebi, XVII. yüzyıldaki Osmanlı vakıf eserler hakkında, "Ben elli yılda 18 padişahlık ve krallık yere seyahat ettim, hiçbir yerde bu kadar hayrat görmedim" diye yazacaktır.
Eldeki kısıtlı bilgilere baktığımızda, Babil ve Eski Mısır hukukunda vakfa benzer kurumların mevcut olduğunu görüyoruz. Fakat bu kurumlar genelde kralın belirlediği yerler ve hükümler üzerinden hayatlarına devam ediyor. Amaç ise Tanrı’ya yakınlaşmak, onu memnun etmek. Yani rahiplere verilen bu vakıflar genelde kendi tanrılarına sunma amacı taşıyor.
Tarihte bizim bildiğimiz anlamda ilk vakıf ise Hz. Ömer tarafından kurulmuştur. Hz. Ömer’in Hayber’in fethinden sonra ganimet olarak kendisine düşen bir araziyi, satılmaması, miras bırakılmaması ve hibe edilmemesi şartı ile fakir, köle, misafir ve Allah yolunda olanların istifadesi için vermiştir. Anadolu topraklarındaki ilk vakıf ise Erzurum'un Pasinler ilçesinde, Malazgirt zaferinden yıllar önce “Seyyid Halil Gücdevani” tarafından 1048 yılında kuruldu. Bu ilk vakıftan sonra vakıfların Anadolu'da hızla yaygınlaşıp önemli hale gelmesinde "sadaka, infak ve hayırda yarışmaya" teşvik eden ayetler çok etkiliydi. Ama bununla birlikte Peygamberimiz Hz. Muhammed'in, "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Malın en hayırlısı Allah yolunda harcanandır. Vakfın en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyacı karşılayandır." Hadis-i Şerifleri de vakıfların kurulmasında insanlara yol gösteriyordu.


banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981