Ön seçim yoksa oy da yok!
İnsanlar değişiyor, ancak kötüye doğru değiştiğini iddia edecek sayısız maddi delil üretiyor.
Köleci toplumdan feodal topluma geçerken, insanlığın iyiye doğru değiştiğinde felsefecilerle aynı düşüncedeyim. Feodal toplumdan kapitalist topluma geçişte, kuşkularım olsa da genelde ağır basan “insanlık yine de iyiye doğru gidiyor” görüşüydü.
Emperyalist çağ geldiğinde, ilkel topluluklar dönemine özlem doğuracak denli insanlıkta ciddi bir geriye gidiş yaşadığımızı düşünüyorum.
İnsanlar artık ilkel değil, her türlü teknolojiyi kullanabiliyorlar.
İnsanlar feodal değil, her türlü kişisel çıkarları için sürü psikolojisini reddedebiliyorlar.
İnsanlar klasik kapitalizmin idealize ettiği tam rekabet koşullarını çoktan alt üst ettiler. Güçlü olan hukuku belirliyor, belirlediği hukuk işine gelmeyince kendisi için özel aflar çıkarıyor. Yandaşlar, paydaşlar, kayırmalar, ihalesiz peşkeşler, tekelleşme, kartelleşme diz boyu.
Siyaset dediğimiz karar verici üst yapı bu kuralsızlıklar üzerinde oluşunca, siyasetin kuralı kalmıyor elbette. İdeolojisi ne olursa olsun, sağdan sola siyaset arazisinde hangi parsele gecekondu kurmuş olursa olsun tüm siyasi partiler, demokrasiden iyice uzaklaştılar. Doğal olarak halktan ve seçmenden de...
Geçmişte beylerin, ağaların, şeyhlerin işaretini bekleyen kitleler, artık bu güç odaklarının sütre gerisinde durdukları maşalarına biad diyorlar.
Terör örgütleri, cemaatler, tarikatlar, oluşumlar... Bu maşalar hangi kişiyi işaret ediyorsa, o naylondan bir parti kuruyor. Geçiyor başına “Ben!...” diyor. “ Ve... Gerisi teferruat!
Henüz mesleğinde kendini kanıtlayamamış genç bir avukat, pat diye genel başkanın atamasıyla aday yapılıyor. Bir bakıyorsun milletvekili olmuş.
Dahası da var. Diğer vekilleri de o belirlemiş.
Ne parti üyesine hesap verme ihtiyacı var, ne seçmene. Hiç umurunda değil ki.
Bizim seçim çevremizdeki örneğe dönersek; vekil kardeşimiz ne yapar, ne eder, ne yer, ne içer; en çok oy aldığı ilçede yıllardır en azından yerel bir yayın olarak kendisine gazetemizde bir çay bile ikram edemedik. Kaldı ki bir tek basın bülteni ile tanışalım.
Bu garabet bizim değil, atanan vekilin garabetidir. Kendisini çeşitli törenlerde görüntülediğimizi, haberlerde sinemacıların deyimiyle “cast” diye yayınladığımızı okurlarımız çok iyi bilir.
Parlamenter demokrasinin özünde, siyasi partilerin üyelerinin vekil adayları belirlemesi ve seçmenin de bu adaylar arasından vekil seçmesi vardır. Aday belirleme hakkı elinden alınmış parti üyelerine yoksa ne gerek var? Siyasi partilerin üyeleri, seçme becerileri bulunmayan insanlarsa, neden üye oldular? Üyeliğe ne gerek var?
Siyasi partilerin genel başkanları, üst yönetimleri, abiler, seçim çevresindeki güç odakları adayları belirleyecekse...
Sevmişim böyle adayları!
12 Haziran Genel Seçimleri için tüm partilerin üyelerine ve seçmenlere açık çağrı yapıyorum.
Ön seçim denilen, parti üyelerinin seçimi yoluyla aday belirlemeyen siyasi partilere oy vermeyin! Delegelere bile bırakmayın. Delegelerin nasıl belirlendiğine yıllardır yakından tanıksınız. Doğrudan partilerin üyelerinin belirlediği adayları ciddiye alınız.
Parti üyesi bulunmayan seçmenin karşısında, gelecek seçime kadar vekilin hesabını verecekseniz, en azından “yanlışı ben yaptım, dersimi aldım” deme şansınız olur. Yıllardır yanlış yapma hakkınız bile yok, biliyorsunuz.
Siyasal görüşüm, duruşum belli. Bazı aday adayı isimlerin beceriksizlik ve başarısızlıklarını bilmek durumunda olan bir mesleği yapıyorum. Buna karşın 12 Haziran Genel Seçimleri’nde takınacağım tavır, geçmişten ders aldığım şeklinde bile yorumlanabilir.
Bence yok, ama kan davalım bile olsa, 12 Haziran’da ön seçimle belirlenmiş adaya oyumu vereceğim.
Bedeli olacaksa bile “demokrasi işte bu!” diyeceğim.