Siyasetçiler halka, ben şahine sevdalıyım
Duşa girdiğimde değişik duygular kaplar içimi. Temizlik duygusu gibi şeyler değil. Yeni başlangıçlar yapmaya karar veririm her duşa girişimde. Tabii acilen çıkmam gerekmiyorsa. Bu nedenle uzun sürer duşlarım. Suya otururum, arada uyuklarım. Ayak parmaklarımın altından akıp giderken su tanecikleri, hayatın hızla akıp gidişi gelir aklıma. Derbeder olurum hemen. Açıp şampuanı bir köpük yaparım duygusalca. Köpükler akıp giderken vücudumdan, hayatın akıp gidişinde de farklılıklar yapabileceğimi düşünürüm. Mesela biraz önce yalnızca su akıyordu ayaklarımın altından. Şimdi ise köpüklü su. Ve bu durum benim sayemde oldu. Ben açmasaydım şampuanı yine su akıp gidecekti. O zaman hayatın akıp gidişine de bir etkim olabilir.
Gözlerimi kapatıp, oturdum. Dakikalarca hiçbir şey yapmadan durdum. Kafama çarpan su tanecikleriyle mutlu oldum. Seçim konuşmasını yapan bir siyasetçi olarak düşledim kendimi. Yere vuran su damlaları ise alandaki halkın alkışları gibiydi. Sonrasında kendi kendime kızdım. Hazır düş kurulacak ortamı bulmuşum, nedir bu siyasetçi olma hayali? Hayır ol deseler, olamam zaten. Çünkü siyasetçiler çıkıp diyorlar ya hani ‘biz insanımızı seviyoruz’ falan diye. Ben sevmiyorum ki. Hem asosyal bir adamım ben. Öyle konuşmalar yapmaya kalksam kızarırım, bozarırım. Bir de rakip partiden biri benim hakkımda saçma sapan şeyler söylerse dayanamam küfür ederim. Partinin de, kendimin de siyasi yaşantısında olmaması gereken durumlara yol açarım. Gerçi halk seviyor bu aralar küfür işlerini. Belki ben küfür ettiğimde halk; ‘adam ne kadar doğal. Tam bizden biri. İktidara gelse de bize ana avrat küfür etse ülke olarak hiçbir derdimiz kalmaz. Huzur dolu günlere kavuşabiliriz’ diyebilir. Ama istemiyorum ben. Koltuk sevdam da yok, insanımı da sevmiyorum. Bana ne arkadaş. Hem aday olacak kadar param da yok benim. Param oldu diyelim, seçim mitingi sırasında halka tavuk-pilav-ayran üçlüsünü dağıtıyoruz beni dinlemeleri için. Dağıtamam ki ben. İçim acır. O harcadığım paralarla kasa kasa bira alırım. Halkçı değilim ben abi. ‘Ne biçim adamsın sen’ falan demeyin bana. Sanki siyasete girenler sizi sevdiklerinden giriyorlar. Sevdiklerini söylüyorlar sadece. Ben baştan peşinen sevmediğimi söylüyorum. Afişe, pilava, ayrana vereceğim parayla biramı alırım.
Hem ben sarhoşken çok güzel dünya kurtarıyorum. Acayip planlarım oluyor. Ama ayıldığımda unutuyorum. Yani bana ülke emanet edilmez. Sonra aklıma Şahinle dünya turu yapma fikri geldi. Bu motorcu abiler dünya turuna çıkıp döndüklerinde onları bekleyen motorcu arkadaşları oluyor ya hani. Bende Şahinle dünya turuna çıkıp döndüğümde sanayiden Şahin sevdalısı arkadaşlar beni bekleyip, Cengiz Kurtoğlu şarkıları eşliğinde karşılarlar. Böylece hem Şahin sevdalısı sanayiden dostlarım arasında saygıdeğer bir konumda olabilirim, hem de bir sanayi devrimi de biz yapmış oluruz.
Bu başlangıç hoşuma gitti. Heyecanla duştan çıktım. Havluya sarınıp, çılgın adlı şarkısının klibinde çılgınlığın doruklarına çıkan Murat Kekilli gibi çılgınca tepişerek kurulandım. Bir ara duraksadım. Murat Kekilli’yi düşündüm. Acaba ne yapıyordur şimdi dedim. Sonra nedendir bilinmez aklıma Fedon geldi. Ne zamandır görünmüyor televizyonda kim bilir nerelerdedir dedim. Sonrasında ‘Kayahan öldüğünde şapkası deniz müzesine bağışlanmalı’ diye slogan atıp, saçmalarken buldum kendimi. Üzerimdeki su tanecikleriyle dışarıya taşıdığım duştan kalma fikirler, havluda kaldı yine. Ben her duşa girişimde yeni bir başlangıç yapmaya karar veririm. Duştan her çıkışımda mayışıp vazgeçerim. Sanayideki Şahin sevdalısı dostlara selamlar.