Birkaç gün önce bir tanıdığımın özgeçmişini okudum. “Hayatımdaki nadir birinciliklerimden ilki sayesinde, 1968 yılının son haftası İstanbul’da doğdum” yazmış. Çok hoşuma gitti, birincilik kavramını bu şekilde kullanışı.
Birincilik çok garip bir şey… Mesela adam, ÖSYM sınavında birinci oluyor. Ertesi gün gazetelerde boy boy fotoğrafları ve büyük puntolarla yazılmış, “Ben sadece ders çalışmadım. Arkadaşlarımla gezdim, pilav yedim, sinemaya - tiyatroya gittim. Başarımı planlı – programlı olmaya borçluyum” gibi, sanki hiç ders çalışmadan kazanmış, benim gibi ders çalışmamak için bahane arayanlara, “Oğlum ders falan çalışmayın. Keramet pilavda” izlenimi veren cümleleriyle… Aslında adam orada ipucunu verip, planlı programlı olacaksın diyor. Tabii benim gibi danalar olaya sadece, “gezip tozacak ama pilavı ihmal etmeyeceksin” tarafından baktığından, işin asıl önemli olan kısmını gözden kaçırıyor. Neyse, ben bunlardan bahsetmeyecektim. Bu kadar bahsetmişken, sınavlarda birinci olanları tebrik edeyim bari.
Bir de, bir erkek ya da kadın için ilk olma(bir bakıma birincilik) kavramı var. İlk olarak elini tuttuğu, kokladığı, öptüğü(yavaş yavaş olay tehlikeli boyutlara gidiyor) durumu... Belki herkes sınavlarda birinci olamıyor, fakat bir şekilde birileri için ilk olabiliyor. Tabii ilk olma ile birinci olma apayrı kavramlar. Belki ben de birileri için ilk olmuşumdur, fakat birinci olamadım hiç.
Zaman zaman ufak tefek başarılarım oldu ama birinci olamadım. Aslında yaklaşık bir beş ay önce falan bir olay var, ama onu birincilikten sayar mısınız, bilmiyorum. Ama sayın, la! Yazıyı buraya kadar getirmemin sebebi, o birinciliğimden bahsetmek. Önemseyin yani, en azından önemsemiş gibi yapın. Arkadaşımla (İlker oluyor) Çek Cumhuriyet’inde, bira içme yarışmasına katılmıştık. Elimize bir kroki verdiler. Sekiz tane yer var bira içilecek. Her gittiğin yerde, orada çalışan kişiye imza attıracaksın bira içtiğine dair ve bir eşin olması gerekiyor. Toplam bir saat on dakikada, kişi başı sekizer bira içtik İlker ile. Neyse, birinci olduk. Ev yapımı votka kazandık falan. O zaman pek belli etmedim ama çok sevindim. Bugüne kadar ilk defa bir birincilik kazanmış oldum.
Tabii o sınavda birinci olan çocuğun birinciliğinin yanında, bir şey değil ama birinci oldum ben de. Başarımı; vurdumduymazlıklara, eski sevgililere, Fenerbahçe’ye, sahillere, can sıkıntılarına, bazı kötü arkadaşlara(Onur, İlke, Çağdaş gibi. Şu an burada isimlerini veriyorum ki, belki biraz olsun utanırlar. Gerçi bunlar utanmaz. Bira içmeye çağırırlar tekrar.), uykusuz gecelere, biralık şarkı yapanlara, çorbası güzel olanlara ve şu an aklıma gelmeyen birkaç şeye daha borçluyum. Bugünün işini yarına bırakarak, sadece sınavlardan önce çalışarak, pilav falan yerine, ekmek arasına yüklenip, bir anda sekiz-on bira içerek değil, zamanla adedi artırma metodunu kullanarak zafere ulaştım.(Bu da bir bakıma planlı olmak.)
Bu birincilik, sadece İlker ile benim değil, yukarıda saydığım durumların ve kişilerin de başarısıdır.(Tam bir lider edasıyla, başarıyı ekibe armağan ettim. Nice birinciliklere de diyeyim de bari, tam olsun) Buradan, tüm bira dostlarına, şarapçılara, vurdumduymaz ve tembellere selam olsun. Her zaman en soğuk biralar, sizinle olsun.