Bu üşengeçlik, bende öyle bir hale geldi ki, oturup kalkmaya bile üşenir, yorulur oldum. Babamla ilgili bir şeyden bahsedeyim sana sevgili okur: Babam, teknede vakit geçirmeyi çok sever. Ama bundan sonra pek istediği kadar vakit geçiremeyecek gibi gözüküyor. Dün,(tabi sen okuduğunda sevgili okur, o dün diyerek bahsettiğim gün, bambaşka bir gün olacak ama 23 Ocak 2012 günü diye yazsam bu sefer de resmi bir belge gibi olacağından dün diyorum) sahilde sağ omzunun üzerine düşüp köprücük kemiğini kırdı. Kemik üç yerden kırıldığından birkaç güne ameliyat olacak. Sahilde düştüğü yere, kediler – köpekler çiş falan yaptığından yerden kalkmış, o ağrıyla hastaneye gitmek yerine eve gelmiş. İlk önce duş aldı. Duştan sonra üstünü giyinmeye çalıştı ama yapamadı tek başına. Gömleğini giydirdim, pantolonunu giydirip kemerini bağladım, ardından çoraplarını giydirdim. Ben üstünü giydirirken, babam da nasıl düştüğünü anlatıyordu. Tabii bir taraftan giydirip, bir taraftan da gülüyorum. Sonuçta yaşıyor, yürüyebiliyor, omzundaki ağrı dışında her şey normal.
Hastaneye gittik. O hastanedeki ilaç kokusu beni benden alıyor. Girer girmez bayılır gibi oluyorum. Hastane kokusunun yanında bir de kalabalık olayı var. Kokuyla – kalabalık birleşince iyice bunalıyorum. Dudağı parçalanan zaten hasta da, dudağında uçuk çıkan da kendince hasta... Doktor omzunu kontrol ettikten sonra röntgen çekildi. Röntgene bakıp‘omzunu saralım şimdilik’ dedi. Üstünü çıkarttım babamın yavaşça, doktor sardıktan sonra tekrar giydirdim yavaşça. Eve geldik. Evde tekrar soydum yavaşça ve ardından tekrar giydirdim yavaşça.
Amatörde lisanslı futbol oynuyordum ama lise ikide sakatlanınca bıraktım. Futbol oynadığım zamanlarda bu kadar üşengeç değildim. Futbolu bıraktıktan sonra ne olduysa oldu. Galiba futbol oynamayı bıraktıktan sonra ilk defa bu kadar çok iş yaptım ve dolayısıyla yoruldum. Akşam onbirde yattım. Ertesi gün öğlen iki gibi uyandım. Diyorum ya, hiçbir şey yapmamaktan yorulan biriyim ben. Şimdi tuvalete gitmem gerek, ucunda.