Rivayete göre âdil Nûşinrevan için avlakta bir av kebabı yaptılar ama tuz yoktu . Tuz getirmek üzere bir adam gönderdi köye .
Nûşinrevan : _ Tuzu değeriyle al ki âdet haline gelip köy harap olmasın .

_ Bu kadarıyla ne zarar gelebilir ki ?

_Dünyada zulmün temeli başlangıçta küçüktü ama her gelen ona bir şeyler ekledi ve bu hale geldi .

Padişah bir elma yerse halkın bağından ,

Adamları söker ağacı kökünden .

Sultan reva görürse beş yumurta için zulmü ,

Askerleri şişe geçirir bin tavuğu . ( Sâdi-i Şirâzî )

                                                  GÜLİSTAN
Nefis bir hikaye değil mi ? Aslında hikaye değil gerçek adaletin geçmişten seslenen güçlü yankısı .
Hak ve adaletin , insanî vasıfların , merhamet ve vicdanın alaşağı edildiği yeni dünya düzeninde dönüp de kendimize şöyle bir bakmanın bakıp da yeniden işe koyulmanın vakti geldi de geçiyor bile . Yazılıp çizilenler anlatılıp söylenenler göz ardı edilecek gibi değil . Marifet sadece okuyup yazmakta sanmayın öyle hocalar var ki yığınlarca kitap eskitmiş gel gör ki hâlâ varlığın gayesini anlamaktan aciz bırakın insanlığa ışık olmayı kendi kör karanlığından çıkmak için  başkalarından medet ummakta .
Dünya denilen gezegen almış başını son sürat kıyamete doğru sürüklenirken , hesaba çekileceğinden şüphesi olmayan inanan kesim ne yapmakta .

Muhâfazakârlaşdık diye bir kelime ortalıkta dolaşıp duruyor nice zamandır , muhâfaza ettiğimiz şeylerden kolayca feragatta bulunup yalnızca kârın ağına  sarılmışken biz ! Birileri etiketleri indirime koymuş bulan garipler de durmadan giyiyor üzerine .

Her gün bir sela veriliyor meydandaki camiden , her gün kapının önüne bir çift eski ayakkabı bırakılıyor oysa selalar verilmeden sessizce ölen insanlık var sokağımızın hemen yanı başında , duymuyor gönüller sızlamıyor vicdan . Aynı cümlelerin esiri olmuşken beyin , uyuşukluğa müptela kalplere ne demeli !

Maddeyle manâ nasıl erir hayatın potasında nasıl örtülür soğuk gazete kâğıtlarıyla isimsiz mevtaların üzeri .


Ne Sâd_i Şirâzî  ler var ne de onları tanıyan , azgınlık ordusuyla yürüyor kervan azgınlık ordusuyla dönüyor devran .

En alt tabakadan en üst tabakaya bozulmalar devam ediyor , gönüllerden evvel kör eller doyuyor . Hastane kuyruklarında telaşlı bir anons ; ‘’ mutluluğun ilacını yazacak hekimler aranıyor acilen ! ‘’.

Önce insan önce vicdan önce ahlâk , okumayan yazmayan haykırmayan beyinlere ise vahim ama her şey müstahak !

Halkın bağından elmalar değil halkın bağrından ciğeri koparılırken ölü toprağı serpilmiş adalet savunucuları uyumaya devam diyor .

Şiddet çirkin yüzüyle kaplıyor etrafı , kendi vatanından zorla çıkarılan masum milletler erimiş birer kül yığını . Eller sessiz diller sessiz kâlpler sessiz , evren sanki bırakılmış kimsesiz . Hayır tek kelimeyle hayır !

İnanıyorsak bir çıkış kapısı olmalı değil mi ya !

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın değil bana dokunmasa da tehlike arz eden yılanların başı bir bir ezilsin .

Zulüm küçücük bir damlayken kocaman bir okyanus haline geldiyse ahir zamanda zamanın ahirini yaşadığını vakit kaybetmeden anla ey nefis !

Şerefli insan diyoruz adaleti kanının son damlasına dek savunan insandır .

Yiyip içip gezip tozup çürüyen fani beden , ormandaki hayvandan ne farkın var hiç düşünmediysen !

Vaveylalar gök kubbeyi çınlatıyor şimdiki zamanda , sağırlaşmış  kulaklar beyhude telaşların oyuncağı . Aynalar yalan söylemez elbet tarih gerçekleri yazdıkça ve eğilen başlar âdil bir düzenin terazisiyle ayağa kaldırılmadıkça beklediğin kıyamet çok mu çok yakında  !..

               Sibel Çakcak

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981