Kocaeli ve Gebze bölgesinin gelişip sanayileşmesinden, demir yolları ile dünyaya bağlanmasında Abdülhamit hanın çok büyük rolü vardır. Birçok yatırım onun döneminde Gebze bölgesine yapıldı. Abdulhamit Han’ın 10 Şubat vefat yıl dönümüydü. Kendisi için hiçbir anma programı düzenlenmedi. Belediyelerin Abdülhamit Han’ı anmaması ve sahip çıkmamasını hem vefasızlık ve hem de haksızlık olarak değerlendiriyorum.
35 yıllık gazetecilik hayatımda en çok ilgi gören takdir ve teşekkür mesajları aldığım TV belgeselleri haberler ve araştırmalar yazılarım içerisinde tarih ve kültür konularıyla ilgili olanlar ön plana çıkmakta. Kültür ve tarih konusundaki belgesel çekimlerinde öncelikle kendim bazı bilgilere sahip oluyor ardından bu bilgileri siz okurlarımla paylaşıyorum.
Tarih ve kültür konularıyla ilgili araştırma, belgesel ve kitap çalışmalarıyla ilgili yurt içi ve yurt dışından birçok davetler almaktayım. Geçen yıl Tunus Cumhurbaşkanlığının himayesinde Kuzey Afrika ülkeleri Tunus, Fas, Cezayir, Libya ve Moridanya ülkelerinin katılımıyla Tunus’ta gerçekleşecek Mağrip ülkeleri kültür ve iş dünyası zirvesine Tunus kültür bakanlığının davetlisi olarak katılmıştım
Kuzey Afrika deyince aklımıza ilk gelen Osmanlı medeniyetidir. Osmanlı devleti Kuzey Afrika sahillerini tam 500 yıl Haçlılardan sömürgeci batı ülkelerinden koruduğu için Avrupalılar Afrika coğrafyasını Osmanlı’nın güçlü olduğu dönemde sömürememişlerdir. Osmanlı tarih sahnesinden çekilince Afrika sahipsiz kaldı bütün sömürgeci güçler Afrika’yı sömürmeye başladı. Bugün Afrika’da yaşanan açlık, fakirlik, savaşlar ve tüm felaketlerin başında sömürgeci batı ülkelerinin sömürü düzenleri gelmekte.
Afrika’ya sahip çıkan ve önem veren Sultan Abdülhamit Han ve Osmanlı’nın son yıllarında başta Mustafa Kemal ve Enver Paşa gibi Osmanlı subaylarının Tunus, Cezayir ve Libya’da Trablusgarp savaşlarına katılarak İtalyan ve Fransızlara dur demelerinin altında da bu tarihi gerçekler yatmakta.
10 Şubat Sultan Abdülhamid Han’ın vefat yıl dönümü. Hiçbir etkinlik ve kültürel çalışma yapılmadı. Tarihimize vefa adına büyük bir ayıp. 4 yıl önce Anadolu Gençlik Derneği Darıca Temsilciliğiyle birlikte Abdülhamid Han belgeselleri hazırlayıp birçok tv kanalında yayınlamıştık Abdülhamid Han’ı vefat yıl dönümünde bir kez daha minnet şükran ve rahmetle anıyorum. Nur içinde yatsız siz değerli okurlarımdan Abdülhamit Han başta olmak üzere tüm geçmişlerimizin ruhuna bir Fatiha 3 İhlas-ı Şerif okumaya davet ediyorum. El Fatiha.
ABDULHAMİT HAN’I ANLAYABİLDİK Mİ?
Sultan II. Abdülhamid Han’ı, 96. ölüm yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz. Peki; Abdülhamid Han’ı gerçekten anlayabildik mi?
Ülkemiz ve dünya üzerinde gelişen siyasi ve sosyal olaylarla yapılan akademik ve popüler tarih çalışmalarıyla değeri her geçen gün biraz daha anlaşılan Sultan İkinci Abdülhamid Han gerektiği gibi anlaşılmayı bekliyor.
“Dünya tarihinin en hadiseli otuz küsur yılı onu yormuştur.”. Kontrol edemediği 31 Mart olaylarında bir iç harp yaratacak müdahaleden çekindi. II. Abdülhamid Han, bundan tam 95 yıl önce vefat etti. Cenazesinde bütün devlet protokolü ve halk vardı.
PROF. DR. İLBER ORTAYLI
II. ABDÜLHAMİD HAN’A BAKIŞ
İkinci veliaht iken amcası Sultan Abdülaziz Han, onu da meşhur Avrupa gezisine götürdü. Gerek Londra gerek Paris ve Viyana’da veliahd-ı saltanat, Şehzade Murad herkesi büyüledi. Boylu poslu, Fransızcası mükemmel, zeki, güzel dans eden, musikiden iyi anlayan ve ressamlığı malum bir hükümdar adayıydı.O gezide Sultan Abdülaziz Han, bizdeki bazı sözde tarih yazarlarının çiziminin aksine başka bir hükümdar portresi ile ortaya çıkmıştı.
II. Abdülhamid Han, gençliğinde de bir kenarda durup gözlemlemesini bilirdi; para piyasalarını tanıyordu, bilgi getirecek insanları tanıyordu. Batı müziğini alaturkadan daha çok severdi ama Türk müziğine toplum önünde gereken saygıyı ve teşviki de göstermiştir. Yıldız Saray Tiyatrosu’nda operet temsilleri yanında tiyatro oyunları da sahnelenirdi.
Bir tarihçinin deyişiyle, dünya tarihinin en hadiseli otuz küsur yılı, onu yormuştur. Rumeli’yi artık kontrol edemedi. Meşrutiyet patladı. Kontrol edemediği 31 Mart olaylarında, uzun bir iç harp yaratacak müdahaleden de çekindi. İstanbul’daki I. Ordu’yu, düzeni kendi çıkarına sağlamak için kullanmadı. Ne olursa olsun, Osmanlı hükümdar tipidir.
Kaçınılmaz sonu kabul etti. Selanik’e sürgün hazindi. Yıldız yağması, maalesef doğrudur; hatta Hakan-ı Sabık sürgün vagonuna binerken elindeki mücevher çantasını uzattığı eller, çantayı geri vermeden kaybolmuş derler. O ellerin sahibi hakkında tekrarlanan birçok rivayeti, belgelemeden nakletmek mümkün değildir.
Alatini Köşkü, o zamanki Selanik’in doğusunda hoş bir binaydı. İkamet uzun sürmedi. (Hususi doktoru Atıf Hüseyin Bey’in tuttuğu notlar o günlere ışık tutar.
Balkan Savaşı’nda Tahsin Paşa’nın liyakatsiz savunması yüzünden, en çabuk düşen koca şehir Selanik oldu. Herhangi bir Osmanlı’nın Selanik’ siz bir Türkiye tasavvur etmesi mümkün değildi. Alatini’yi, İstanbul’a doğru terk ederken gözlerine ve kulaklarına inanamamıştır. Beylerbeyi Sarayı’nda mecburi ikamete tabii tutuldu. Tabiki tanıdığı yerdi. Sarayın yemek odası takımını, şehzadeliğinde kendi usta marangozluğunun eseri olarak yapmış ve babası Abdülmecid Han’a hediye etmişti.
I. Dünya Savaşı’na girildi. İttihat Terakki liderleri Hakan’a başka gözle bakıyorlardı; savaş boyu görüşmeye ve danışmaya başladılar.
Uzun bir devr-i saltanat oldu. İmparatorluk coğrafyası çalkantılar geçirdi. Demiryolları, posta sistemi, eğitim sisteminde merhaleler aşıldı. Müflis maliyenin ve Düyun-u Umumiye’nin sınırlamalarına rağmen Anadolu ve bilhassa Suriye, Filistin imar edilmeye çalışıldı. Sir Marks Sykes’in hatıratında belirttiği gibi Suriye şehirleri onun saltanatının başıyla ortasında yapı olarak adamakıllı fark ediyorlardı. Anadolu ise 19. asrın imarını o devirde görmüştü. Uzun saltanatı, sansür ve hafiyelik gibi hatalarla doludur. Ne var ki bunları izah edecek olaylar da onun zamanında oluştu…
10 Şubat…
II.Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına şahit olmadı. 1918 yılının şubat ayında soğuk algınlığı ile rahatsızlandı. Rahatsızlığı ilerleyen padişaha birkaç gün içinde Zatürre teşhisi kondu. Doktorların tavsiye ettiği ilaçları kullanmasına rağmen II.Abdülhamid’in hastalığı daha da ilerledi ve 10 Şubat günü vefat etti.
Ölüm haberi ilk önce Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya iletildi. Enver Paşa da bu haberi padişaha bildirdi. Sultan Mehmed Reşat, kardeşi için saltanat makamında bulunmuş padişahlar için yapılan cenaze merasiminin yapılmasını ve II. Mahmud’un türbesine defnedilmesini emretti. II. Abdülhamid’in cenazesi Beylerbeyi Sarayı’ndan Topkapı Sarayı’na nakledildi. Topkapı Sarayı’nda tüm devlet erkânının katıldığı cenaze töreninin ardından Sultan II.Abdülhamid II. Mahmud türbesine defnedildi.
Osmanlı tarihinde büyük izler bırakmış olan II. Abdülhamid, ülkeyi idare tarzı ile her kesimden büyük tepki çekmiş olsa da onun döneminde Osmanlı Devleti, içeride ve dışarıda istikrarlı bir şekilde güçlenmişti. Avrupa devletlerine karşı izlediği politikalar ile ülkeyi savaşlardan uzak tutmayı başarmıştı. İçeride ve dışarıda İslamcılık siyasetine ağırlık veren II. Abdülhamid, eğitimde, orduda, maliyede büyük reformlar gerçekleştirmişti. Onun döneminde eğitim yaygınlaştırılmış, ordu modernleştirilmiş, maliye uzun yıllar sonra rayına oturtulmuştu.
ELEŞTİRİLERDEN, HAKARETLERDEN PİŞMANLIĞA…
II.Abdülhamid’e ve kurduğu otoriter yönetime karşı çıkmış, onu suçlamış hatta hakaretlerde bulunmuş bazı aydınlar, devlet adamları, sonraki dönemlerinde bundan pişmanlık duydular. Bunları yazılarında, şiirlerinde ifade ettiler. II.Abdülhamid’e en şiddetli eleştirileri getiren İttihatçıların önemli isimlerinden Rıza Tevfik, “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhâniyetinden İstimdat” adlı mersiyesinde pişmanlığını şu mısralarla ifade etmiştir:
Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.
Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyâsipadişâhına.
“Pâdişah hem zâlim, hem deli” dedik,
İhtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz “beli” dedik;
Çalıştık fitnenin intibahına.
Divâne sen değil, meğer bizmişiz.
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz.
Tükürdük atalar kıblegâhına.
II.Abdülhamid’e şiddetli muhalefet edenlerden Süleyman Nazif ise pişmanlığını şu dizelerle ifade ediyordu:
Padişahım gelmemişken yâda biz,
İşte geldik senden istimdâda biz,
Öldürürler başlasak feryâda biz,
Hasret olduk eski istibdâda biz.
teşekkür ederiz...