Denetim başka, teftiş başka, yargı ise bambaşka
Sıkıldınız değil mi?
Düşünün...
Bir hükümetin başısınız!
Bir devlet yapınız, kamu düzeniniz var; onun sağlıklı, ahlaklı ve adil çalışması için binlerce adam çalıştırıyorsunuz.
Hepsi size bağlı!
Kimi sizin, kimi bakanlarınızın ve kimi de atadığınız insanların yönettiği kurumlar aracılığı ile.
Nelerin nasıl yapılacağına siz karar veriyorsun!
TBMM‘de çoğunluk elinizde ve dilediğiniz yasayı çıkarıyorsunuz. Hatta canınız her çektiğinde, Anayasa ile oynayabiliyorsunuz.
Aceleniz mi var, fantezi mi arıyorsunuz?
Kanun Hükmünde Kararname
çıkarıp “bingo!” diyorsunuz.
Yönetmelik, tebliğ, genelge gibi çekirdekleri bir telefonla bakanlarınıza, müdürlerinize dikte ettirebiliyorsunuz.
Biri canınızı mı sıktı?
Dert değil!
Özel yetkili savcılarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, HSYK’nız ne güne duruyor?
Ordövr tabağı dolduracak buzlukta malzeme çok. İsteyiniz yeter ki...
Tahinli turşu da yapılır, pastırmalı baklava da...
Mazlum millet nasılsa yer!
İyi de neden ahaliyi ahmak yerine koyuyorsunuz?
Ha bu yazının başında saydığım memurlarınızı sizi öfkelendiren; medya patronları, sivil toplum yöneticisi işadamları, profesyonelce işini yapan insanlar üzerine “cezalandırıcı” diye gönderiyorsunuz, tamam da...
Muhalefet yönetimindeki belediyelere neden aynı güdü ile gönderiyorsunuz?
“Görevlerini yapıyorlar” diye sazanlığın alemi yok!.
Hangi görevleri yapıyorlar, sorguladığım o dur!
Ahali son bir kaç yıldır ne yapıyor?
Televizyon ekranı karşısına kurulup, dün adam saydıklarını bugün polis nezaretinde savcılık kapılarında çete diye izliyor. Kahveleri höpürdetip “vay canına be! Memleket çürümüş!” noktasına çivileniyor.
Örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin denetlemesi. Denetim elemanı diye gönderilen ordu, Irak’ı işgal eden ABD askerleri gibi...
“Aynı memurları kendi partinizin ve bizzat sizin belirlediğiniz yöneticilerin elindeki belediyelere de göndersenize?” salaklığında değilim!
Biliyorum, onlara da gönderiyorsunuz.
Gönderiniz tabii de... Gönderdiklerinden ahali hiç haber alamıyor. Televizyoncular da anladığımız kadarıyla renkli görüntüler yakalayamıyor.
Oysa gazetecilere çok istihbarat geliyor.
Denetim, teftiş, kontrol vesaire memurları, adamlarınızın yönettiği belediyelerde nasıl mesai yapıyor, nasıl kafa patlatıp ter atıyorlar... Ahali bir bilse...
Haydi ben diyeyim:
Danışmanlık yapıyorlar.
Kusurlara makyaj yapıyorlar.
Geri dönülmez yanlışları örtüyorlar.
Bundan sonra yapılacak antin kuntin işlere yol ve yöntem öneriyorlar.
Örneğin...
Bunların da görüntüleri ekranlarda yayınlansa...
Şöyle fıngırdak bir fon müziği eşliğinde...
Aralara da açıktan atama veya vekaleten atama yoluyla şov dünyasından birilerini kattın mı?
Acun bile nal toplar!
Demokrasilerde denetim ile teftiş birbirine çok uzak işlerdir.
Denetim kurum içi bir iştir. Sistem Kalitesi konusudur. Süreklilik, verimlilik, hesap verebilirlilik, sorun çözücülük gibi temel hedefler için yapılır.
Teftiş ise demokrasilerde çöpe atılmış bir uygulamadır. Teftiş; dosyanın arasından çekilen bir evrakla toptancı bakış üretmek, onu idari suça çevirmek, ardından yargısal suç haline getirmek demektir.
Özetleyeyim:
Denetim iyiyi, doğruyu, verimi sorun çıkmadan çözmek içindir.
Teftiş, sorun çıktıktan sonra, yönetenin keyfine göre ceza verecek adam arama eylemidir.
Oysa demokrasilerde cezayı, yalnızca bağımsız yargı verir.
Mutlaka bağımsız bir yargı ve mutlaka hiç gecikmeden, yargılamayı cezaya çevirmeden!