İftar programına Gebze’den GİRİB Başkanı Kemal Tokmak ve İstanbul’dan Giresun Federasyonu yönetim kurulu üyesi gazeteci Aydın Kömürcü ile birlikte katılıp iftar programında birer konuşma yaptık. Ankara Platformu'nun iftar Programına ev sahipliği yapan Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Soner Can Tufanoğlu ile platform Başkanı Ahmet Temur Bey ile emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
RAMAZAN-I ŞERİFİ DOYASIYA YAŞAMAK
11 Ayın sultanı mübarek Ramazan ayında ilk haftayı geride bırakmak üzereyiz. Ramazan ayı sadece oruç İbadetinin yerine getirildiği ay değil başlı başına bir kültür, medeniyet ve tarihin yaşanması ve yaşatılması demek. Ramazan kültürünü doya doya yaşamak için mübarek Ramazan ayına hazırlık yaptık mı ?
Ramazan ayı sadece İslamiyet’in 5 temel şartından birisi olan oruç tutulan dini bir ibadetin ifade edildiği ay değil, fakirlere fitre ve zekatların verildiği sosyal bir olaydır. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” Hadisi şerifi ile “Tok olan acın halinden anlamaz” ata sözümüz; anlamını Ramazan ayında tutulan oruçta bulmakta.
Orucun nefis terbiyesi, insan İradesinin kuvvetlenmesi ve en önemlisi aç olan insanların halini anlamak için önemli bir fırsattır. Gösteriş ve israfa kaçmadan verilen toplu iftar yemekleri ve fakirlere erzak dağıtımı aç olan insanlara karşı dini bir görevdir. Bu dini ve toplumsal görev acaba ne kadar yapılıyor?
Huzur, Bereket ve sağlık ayı olan Ramazan´da verilen gösterişli iftar yemeklerinde fakirin hakkı olan yemekler zenginlere verilmesi üzücü. Dini bir İbadet olan iftar yemeklerine gösteriş için büyük paraların harcanması israftır. Gebze’de sayıları hızla artan çok sayıda insanın kuru ekmek ve çorba ile iftar açtığını unutmamak gerekiyor.
YEDİĞİN ÖNDE, YEMEDİĞİN ARKADA
Güzel bir ata sözümüz var. “Yediğin önde yemediğin arkada.” Bu deyim özellikle Türkistan ve Türk coğrafyasında 6-7 saat süren yemekli ziyafetlerden sonra masada kalan ve sofrada artan çöpe gitmemesi için poşetler ve kaplar dağıtılmakta. Artan yemekler masadakiler tarafından bu poşet ve kaplara konarak evlere götürülmek için yediğini önünde yedin, yemediğini de arkandan götürüyorsun anlamında kulanılmakta. Halen bu gelenek Türkistan’da, Orta Asya Türk Devletlerinde yaşatılmaktadır.
Sadece iftar sofralarında değil, gittiğiniz orta halli restoranlarda bile faturayı şişirmek, insanların gözünü boyamak için masaya oturur oturmaz hemen tabaklarda çeşitli yemekler gelmekte, birde buna ikram adı verilmekte. Aslında bu ikram değil, örtülü bir kazık. Yemek faturasının şişirilmesi için şark kurnazlığı ve kazıklamanın bir başka adı.
Sonra yemekler gelmekte, zaten ikramlarla karnınız doydu, sonra gelen ana yemekten bir parça tadıyorsunuz ve o güzel yemekler tümüyle çöpe gidiyor. Ben artık gelenek haline getirdim. İkram diye gelenlerin bir çoğunu geri çeviyor, yiyeceğim kadar yemek alarak tabağımda yemek bırakmamaya ve bugün unutulan ekmekle tabaktaki yemek atıklarını sünnetleyerek yiyorum. Artan yemek olursa da onu mutlaka paket yaparak çöpe gitmesini önlüyorum.
Dünyanın bir çok çoğrafyasını geziyor özellikle Afrika coğrafyasında bir dilim ekmeğe ihtiyacı olan, bir bardak suya hasret insanları gördükçe yemek masasındaki ve iftar sofrasındaki israfın Müslümanlara hiç yakışmadığını daha iyi anlıyorum. Ne zaman gösterişli iftar sofralarına ve yemek davetlerine katıldığımda aklıma hep Afrika çöllerindeki insanlar gelmekte, Bulkine Faso’daki bir Müslüman zencinin Türkiye’den götürdüğüm zeytin ve inciri eline alıp, Kuran’da adı geçen meyveler demek bunlar, bunları yemeden saklamak gerekir. Biz bunların sadece cennette olduğunu biliyorduk. Demek bunlar Türkiye’de yetişiyor dediğini hiç unutmuyorum.