Gol
Anneannemin adının anneanne olmadığını, aslında Gülsüm olduğunu fakat küçüklüğünden itibaren Necime dediklerini lakap olarak da Çürük dendiğini öğrendiğimde orta üçe gidiyordum. Düşünün yani o derece salaktım.
Büyüyünce en büyük hayalim Aynalı Tahir olmaktı. Bizim mahallede çocuklar için hayat, Aynalı başlayınca biterdi. Aynalı Tahir o kadar içimizden biriydi ki; Tahir'i kullanmazdık. Aynalı derdik. Mahallede Tahsin Abi vardı. Ona Aynalı Tahsin derdik. O da havaya girerdi.
Aslında bizim mahallenin çocukları genel olarak salaktı. Bir adidas reklamı vardı. Mahalle takımı hiç gol atamıyor. Hep yeniliyor. Bir gün ilk golünü atıyor. Çok seviniyorlar falan. Sanırım o reklamı bizim mahalle takımını izleyip yapmışlardı. Üst mahallenin çocuklarıyla düşmandık. Sürekli maç yapardık. Gönül ister ki kıran kırana geçsin...
Maçlardaki genel skor 'yirmi - sıfır' dı. Bazen yediğimiz yirmi gole doymaz yirmi beşe uzasın derdik. Bu sefer de 'yirmi beş – sıfır' yenilirdik. Bir gün maç 'on yedi – sıfırdı'. Gece gündüz Tsubasa izliyordum o zamanlar. Top ayağıma geldi; ilk önce ayağıma doğru kayanın üzerinden zıplayarak geçtim, sonra diğer ikisini… Bizim çocuklar şaşkınlıkla beni izliyorlardı bizim kalenin önünden; kaptırırsa defans yaparız diye. Diğerini de geçtikten sonra kaleciyle karşı karşıya kaldım. Kaleci önüme yatıp topu almaya çalışırken onu da Tsubasa vari üzerinden zıplayarak geçtim…
Ve goooooooool… Kemal Bey Sokak ilk golünü attı. Çok sevindik. Birbirimize sarılıp, zıplaştık. Bağırdık. Rakipse yıkıldı. Sanki yenilmiş gibi oldular.
Anıl durumu abartıp kaleden topu aldı ve uzaylamak istedi. Vurduğu top Emre'nin kafasına çarptı. Emre yere yatıp, ulumaya başladı. Topu uzaylamaktan aciz, beceriksiz bir mahalle takımının en iyisiydim. Düşünün işte o derece salaktık.
Bazen rakip takımı bizim mahalleye maça çağırırdık. Maça Aynalı Tahsin Abiyi de çağırırdık. O kenarda oturup, izlerdi. Baktık maç 'on sekiz – sıfır', 'on dokuz – sıfır' falan oluyor hemen Aynalı Tahsin Abi karışırdı oyuna. Çocukları dövüp mahallelerine yollardık.
Dünyamız sınırlıydı. Görüp görebileceklerimiz, hayallerimiz… Ama genel olarak iyi çocuklardık. Tahsin Abi bizim on yıl sonraki halimizdi bir yerde. Liseyi bitirip üniversite hayali yarım yamalak olan bu mahalleden kurtulma isteği olan ama bu mahallede hiç var olmamışçasına yok olmakta olan Tahsin Abimiz.
Günler akıp geçerken; bir gün Küçük İbo'nun dizisi bizim mahallede çekilmeye başladı. Dizi ekibi gelince mahalleye, rakip takımı yenmek için yaptığımız yoğun tempolu antrenmanlara ara verirdik. Set hazırlanırken Küçük İbo bir arabanın içinde otururdu. Sonra biz de gidip arabanın camından aptal aptal Küçük İbo'ya bakardık; bir taraftan da olmayan bıyıklarımızın bölgesine akan sümüklerimizi yalardık. Aramızda; 'Aynalı büyük herkes onu seviyor, İbo küçük ama onu da herkes seviyor. Bizi niye televizyona çıkartmıyorlar, bizi de sevsinler diye konuşurduk.' Sonra da İbo'ya camın arkasından dil çıkarırdık. Nanik yapardık. İbo şoför koltuğunda oturup kendi şarkılarını dinlerken, naniklerden sonra kornaya basardı. Şoförü gelirdi. 'Dağılın lan piijler' derdi.
Sonra İbo büyüdü. Kaybolup gitti. Biz de büyüdük. Ama biz hiçbir zaman kaybolacak kadar önemsenmedik.