İstemezük! Tuzumuz kuru.
Osmanlı ordusu denince, gözümüze Yeniçeri Ocağı’nı sokarlar. Oysa bir tür sultan muhafızı, besleme takımıdır. En baba zamanında 10 bin kişiydiler.
Malkoçoğlu diye tek kişilik ordu sandığımız bıyıklarına gurban garipler ise koskoca ordunun aslında ta kendisiydi. Anadolu’nun saf köylüsü saraya vergi verirken, yanında işte bu kimi atlı, kimi piyade onbinlerce delikanlısını “kınalı kuzu” diyerek vermek zorundaydı.
Kınalı kuzular “vatan, millet, halife...” diye ölüme koşarken, yeniçeriler tüfek icad olunca “istemezük, kafir oyuncağı” diye ayağa kalkar. Cephede sapır sapır dökülen nasılsa kendileri değildir.
E’ bu düzeni kınalı kuzular mı yarattı?
Kınalı kuzular mı nasipleniyor?
Yat Limanı’na karşı çıkışın gerekçelerini okuyunca; zerre aklı, zerre vicdanı, zerre insafı olanın zıvanadan çıkmaması olanaksız.
Su sporları yapılıyormuş, batık varmış, belediye burayı imar planında sosyal tesisler alanı gösteriyormuş...
Çanakkale ve boğaz kimin malı? Kaç kişi sebepleniyor o kıyıdan, yanıt verecek var mı? Sebeplenenlerin, “öteki” lere bir tek hayrı dokunanını gören, duyan var mı?
Biga’nın Elmalı ve Kaynarca köylerinde altın arama işini, herkes bigazete ile öğrenmişti. Köylüyle konuyu ilk görüşen de bizdik ve “önce bilgi sahibi olalım, tahriklere açık bu konuda dikkatli davranmak gerekir” dediğimizi herkes unutsa, köylüler unutmadı.
Sonra ne oldu?
Bir avuç sahte çevreci köylüyü ayaklandırayım derken, köy halkını birbirine kırdırdı, ortadan ikiye böldü! Rakip altın şirketlerinin danışmanını Biga’ya getirtip “altına hayır” müsameresi yaptı.
Baktık olmuyor. Bu bencil post-modern yeniçerileri bir yana bırakıp, öngörümüzü köylüye anlatmaya çalıştık. Çok geçmedi, sondaj sonuçları alındı ve altının rezervi yetersizdi. Şirket çekildi ve gitti...
Kışın uzun süre kente inemeyen işsiz bu orman köyleri gençleri, ancak yazları aşağıya indiğinde gündelik işler bulabiliyor. Genç erkekler inşaatlarda, genç kızlar tarlalarda...
Biz ne mi yaptık?
“Meranız bomboş duruyor. Koyunculuk yapabilirsiniz. Gelin birlikte bir kaç kuruş size destek olabilecek makamları sıkıştıralım” dedik. Kapıları aşındırdık, sözler de aldık...
Heveslendi gençler. “Ne olur erken heveslenmeyin. Ne sizin, ne de bizim destek verileceğine ilişkin garantimiz yok. Yalnızca birlikte çaba göstereceğiz” desek bile... Ortada koyun yokken; yemliklerini, sulaklarını bile yapan oldu, karlı işsiz kış günlerinde.
Genç başına 5 koyun verilmesi, kurtuluştur onlar için, bileniniz var mı? Yaşama tutunacak genç başına 2 bin 500 lira hibe yani...
Üç beş yılda, kollanıp gözetilirlerse 100'er koyunluk sürüler demek, hesaptan anlar mısınız? İş demek, aş demek, eş demek yani...
O gün bugündür, hala elini uzatan olmadı.
Köy kahvesinde, televizyondaki tuzu kuruları izlemeye mahkum işsiz ve umutsuz bu gençlerin “boğaz” ı başka, bir avuç entel dantelin Çanakkale Boğazı başka değil mi?
www.twitter.com/adilkorkut