Kimi ve neyi seçeceğiz?
Kimi ve neyi seçeceğiz?
Seçimlere 7 ay kala öncelikle bu sorunun yanıtını bulmamız gerekiyor. Son dakikada karar veriyor, sonra da önüne gelenden “elim kırılsaydı da vermeseydim” yakınmalarını dinliyoruz.
Ben size, son dört yılda meşgul olduğumuz gündeme bağlı kalarak yardımcı olmaya çalışacağım. Memlekete, millete yararımız olsun diye, başka sebebi yok yani...
- Türkiye’nin nasıl büyüdüğünü, gelişmiş 17 ülke arasına çıktığımızı söylerken ikna edenleri. Üstelik “bu büyümeden neden milyonlarca yurttaş payını almak bir yana, her geçen gün yoksullaşıyor” diye asla akla getirtmeyecek biçimde ikna edicileri.
- “İleri Demokrasi” diyerek, demokratik tepkilere sille tokat karşılık veren, davalar açan, orantısız güç kullananları.
- Cumhuriyet’in en geniş olanaklarını kullanırken, Türkiye’de 36 ayrı etnik kimlik olduğunu söyleyip, bölücülük yapmıyormuş gibi davrananları.
- Kendisi “inancımı yaşamak istiyorum” derken, “düşündüğüm gibi yaşamak istiyorum” diyenleri yok etmeye kalkanları.
- Baş örtüsüne özgürlüğü savunurken; birden fazla kadınla evliliği, vücut örtüsüz yatağa atmayı “İslam” diye yutturmayı becerenleri.
- Sendikaları, kooperatifleri, dernekleri etkisizleştirirken, kaydı kuydu olmayan cemaatleri, tarikatları sivil toplum örgütü diye yedirenleri.
- Terör elebaşısına “sayın” derken, uluslararası değerdeki bilim insanlarına “malum şahıs” muamelesi yapanları.
- Hükümet olmayı “devlet olma” sayanları.
- En tehlikeli meslek olarak gazeteciliği hedef gösterenleri.
- Milletvekilliğini “turşuculuk” gibi bir sanat ve meslek olarak yutturanları.
- Kendisini seçmenin değil, parti büyüğü abilerinin seçtiğini aklından hiç çıkarmayanları.
- 23 Nisan’da koltuğa oturttuğu çocuğa “Bu koltukta artık, asarsın da kesersin de” dedikten sonra, “Senin dilini koparırım” diyen muhalifi “Kasap” diye tanıtanları.
- Soru önergesi vermeyi muhalefet sanarak, çok başarılı işler yaptığına inananları.
- Trafik polisi durdurduğunda “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye gözdağı verenleri.
- Yıllarca özel İngilizce kursu aldıktan sonra “one minute” diyerek “Bakın İngilizce de biliyorum” havasıyla mezarındaki Shakespeare'i bile güldürenleri.
- En çok “eller havaya!” denildiğinde coşanları.
- Zırt pırt ayağa kalkıp genel başkan alkışlayanları.
- Yurdun en ucuz yemeğini yerken hiç sıkılmayanları.
- Dilediği memuru dilediği yere sürüp, kapı dışarı atacağına inananları.
- Hukuk ile guguk arasındaki farkın ayırdına varamayanları.
- Grup toplantısı deyip, genel başkan nutku dinlemeyi içine sindirenleri.
- Genel başkanın gözüne girebilmek için diğer partinin genel başkanına laf yetiştirenleri.
Yer dar diğerlerini yazamıyorum, özür dilerim.
Yetmiş milyonu aşkın yurttaşımız var. Bu güne dek ne intihar komandoları gördük. Stad tribünlerinde ne “ölmeye geldik” diyen fanatikler dinledik. Kraldan çok kralcılarla dolu her yanımız.
Hala “Ama bu kadar çok özellikleri bulunan vekil adaylarını biz nereden bulalım?” diye soruyorsanız, yine de haklısınız. Belki bu nedenle sayıları 450 ile sınırlı. 1995'de 550 yaptılar...
Siyasi partilerin neden ön seçim yapmadığını, neden merkezden vekil adayı atadıklarını, eğer hala anlamakta zorlanıyorsanız, elimden gelen budur.
Türk Dil Kurumu’na hediyem olsun. Çünkü siz bir “Seçmen” değil, “Seçtirmen” haline getirilmişsiniz.
İleri demokrasiler sizlerin olsun. Mutluluklar...