Toplum bilinci denilen olgu, yaşanılan birlikteliğin üzerimize yıktığı ve kendi sorumluluklarımızdan kaçışın bir sembolü gibidir.

Aile, okuldakiler, dostlar, arkadaşlar, ne varsa herkes bilincin farkındadır; fakat sizin bunun farkında olmadığınız hissi verirler. Sizi sürekli bu koşullanmayla baskı altına alarak, oyalayarak, hayatın görev dağılımındaki yerinizi almanızı isterler.

Aile, kendi doğal yaşantısı içindeki çalkantılardan etkilenmemeniz için, kendilerini feda ettiğini empoze eder. Biyolojik  isteklerin, üreme içgüdüsünün ve doğal seleksiyonun (güçlünün yaşaması) nesnelleştirilmiş varlıklarıyız. Tabii, kendi isteğimiz dışında doğmamızla birlikte büründüğümüz beden ve ruh, istemdışı yaşamsal bir sorumluluk bilincine bürünür.

Yaşam boyu içinde bulunduğumuz toplum, bizi daima bilinçlendirip kendi içinde tutmak için Pavlov'un ünlü şartlı refleks deneyindeki köpekler gibi şartlandırarak, hayallerimizden uzaklaştırıp kendi isteklerinin refleksini kazandırır. Öğretilmiş alışkanlıklar verir.

Bebek, çocuk, ergen ve şuan işçi-toplum ilişkisinde sorunlu bir makinanın dişli çarkı ya da vidası...

Eğer çalışmazsak, açlıktan öleceğimizi düşünmemizi ister. Böylelikle kapitale teslim olmuş insan, sistemin satış ve pazar arayışı içerisinde kanı emilecek başka kurbanlar ararken, zehirli fikirlerini ön belleğimize  zerk eder... Bunun sonucunda yaşamın temel gerçeği olan hayatta kalma isteği, şekil değiştirerek vahşi doğadaki güdüsel hareketlere bürünerek, sadece açgözlü doymak bilmeyen sırtlanlar üretir.

Gerçekdışılığın yarattığı devinim çok hızlı çalışır. Karşılık beklemeksizin besleyen, gelişmemizi izleyen ebevenlerimizi henüz tanıyıp sevemeden, toplum için eğitilmeye başlarız. İnsan ömrünün üçte birinde, eğitilip bilinç kazandırılarak toplu yaşamın parçası olmamız istenir. Bu bir hak diye sunulur ve sıradan yaşamlardaki eksilen parçaları tamamlarız. Bir doktor eksilir, bir mühendis ölür, bir mimar gider…  Ve toplum bilinci, bu eksikliği fark eder, çalışmaya başlar, üreme isteğini devreye sokar, ihtiyaca yönelik yeni sistem bireyleri klonlayıp sisteme pompalar.

Bu çalışmanın temel ögelerinden biri de, bireylerin düşünceden uzaklaştırılmasıdır. Var olma sebeplerini sorgulama, şuurunu kaybettirip onun yerine toplumdaki eksik parçayı tamamlamazsa aç kalacağını, kimsenin onu sevmeyeceğini, yalnızlık içinde ölüp yiteceğini ya da kalabalık yalnızlıklarda delireceğini beynine kazır. Böylelikle, ergene geçişin sancılarının yanında, genç ruhu bir de bu sorunlar zehirli ağlarıyla örüp, acılar içerisinde kemirir. Artık çocukluğun o güzel renkleri yitip gider. Daha soluk renkler ve yüzlerle dolu korku gecesi hikayelerini andıran günlük yaşamın sosyal kaygıları sarar. Genç sevmemeyi ve hatta nefreti öğrenir.

Oysa, o doğumundan itibaren hayaller kurar, sonsuz evrende yeni dünyalar keşfeder, uçan arabalara binip aya ilk adımı atar... Bazen kahraman olur uzaylılarla savaşır, bir gün kızılderililerle kovboylara katılıp ata biner... Ülke, mekan, yer, zaman; bunlar onun sorunu değil, köleleşmiş beyinlerin ihtiyacıdır. Hayalde bunlara yer yoktur. Çocuk zamanı umursamaz, yer, içer, yatar ve hayal kurar… Zamanın ve toplumun planları, ömrünün kalan üçte ikisinde, açgözlü insanların onu colessiumda aslanlara yem edeceğini, etlerini çiğneyeceğini görecektir.

Toplum. Mutsuz İnsanlar Fabrikası! Zamanın ve toplumun insan üzerindeki sosyopat eğilimi bilinç mi?... Hangi bilinç ve kimin için bilinç?...




banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981