Son zamanlarda hiç olmadığı kadar çok çalıyor telefonum ve kapım. Arkadaşlarımın, hemen hemen hepsi yoğun, iş–güç, aşk – meşk sahibi kişiler olduğu için, bir sorunları olduğunda biralarını kapıp yanına gidebilecekleri tek boş arkadaşları da ben olduğumdan, bu aralar fazlaca
ziyaret ediyorlar beni.
Bir bakıma alternatifsizim. Birçoğu da beni sevdiğinden falan değil, dört–beş birayla kandırıp, kendilerini dinleyecek başka birini bulamadıkları için geliyorlar yanıma. Olsun, ben biramı içiyorum ya, sorun yok benim için.
Arada birkaç tanesi, ‘abi sen neler yapıyorsun, anlatmıyorsun hiç’ gibi sorular soruyor ama tam, ‘aynı şeyler abi, hayata bir tarafından dahil olmaya çalışıyorum’ dediğim anda, tekrar kendi dertlerini anlatıp, getirdikleri biraların karşılığını almaya çalışıyorlar. Ama dediğim gibi, rahatsız değilim bu durumdan. Evde tencere kaynıyor gibi bir şey oluyor, bedavadan biramı içiyorum. Hem de bu sayede eve; buzdolabı, televizyon sesinden başka bir ses girmiş oluyor.
Ve gariptir ki, eve gelip giden misafirlerin sayısında günden güne bir artış var. Her şeyi bilen falcı, nefesiyle her derde deva olan hoca gibi birisi oldum. Hani, kendimi önemsemiyor da değilim; sanki ben olmasam iş dünyası büyük bir duraklama dönemine girecek gibi hissediyorum.
Herkesin kendince bir derdi var ama anlatılanların birçoğu ilgimi çekmiyor açıkçası. Fakat arada öyle hikayeler duyuyorum ki, vay canısını demekten alamıyorum kendimi. Kendimce tespit bile yapıyorum bazen. Anladığım kadarıyla çoğunun aslında öyle abartılacak, ahlar vahlar çekilecek bir sorunu yok. Ama adettendir ya, dertsiz insan olmaz diyerekten sorun yaratıyorlar kendilerine.
Mesela bir kız arkadaş gelmişti. 3 yıldır süren düzenli bir ilişkisi varmış ama arada erkek arkadaşını aldatıyormuş ve bazen bunu yaptığı için kendisine çok kızıyormuş. Ve uzun bir zaman düşündükten sonra kendi kendine bir söz vermiş, evlendiklerinde onu asla aldatmayacakmış. Konu her ne kadar beni ilgilendirmese de, ‘peki şimdi neden aldatıyorsun?’ dedim, refleks olarak. ‘Hep aynı yemek yenir mi, arada başka tatlara da bakmak lazım’ dedi, kahkaha atarak. Fazlaca şaşırttı beni. Ona bir tatlı kaşığı kadar kendimden verip, uğurladım.
Öyle işte. Gündüzleri evde tek olduğum zamanlarda, 1000. Bölümünü kutlayıp, nice bilmem kaç bininci bölümlere diyerek devam eden ‘Su Gibi’yi izliyorum. Akşamları birileri geliyor genelde. Bazen de tek oluyorum, balkona çıkıp ağaçlarla konuşuyorum. Her şey iyi olmasa da, idare eder. Sen neler yapıyorsun? Sıkılırsan gel, evde oluyorum genelde.