Önce askerleri topladılar, rövanşı aldılar.
Sonra gazetecileri tıktılar…
Medyayı da kendilerine göre dizayn ettiler.
Ardından eğitime, yüksek öğrenimime ayar çektiler. Sesini biraz yükselten öğrencileri aldılar. Kendilerinden olmayanları saf dışı bıraktılar.
Bir yandan yargıyı, hukuk sistemini diğer yandan iş dünyasını yapılandırdılar, “yeşil” denilen, onlardan yana olan sermayeyi güçlendirdiler.
Bakın, sadece gazetecilik yaptığı için içeri atılan ve iki yıla yakın kaldıktan sonra tahliye olan Soner Yalçın ne dedi? Aktarıyorum:
"Ergenekon ve Balyoz'un büyük bir tertip ve yalan olduğu ortaya çıktı. Bir büyük oyun var. Öncelikle bunu analiz etmemiz gerekiyor. Bu büyük oyunun AKP ve cemaat sadece piyonudur. Bizim meselemizin özü cemaat ya da AKP değildir.”
Bu kadar basit…
Şimdi sıra öğretmenlerde, sendikacılarda… Ergenekon bitti, PKK bitti… DHKP-C ateşinin altı harlandı. DHKP-C'li diye KESK üyeleri tutuklanıyor.
Biga Hamdibey Ticaret Meslek Lisesi Öğretmeni Eğitim-Sen Temsilcisi Emin Ali Mollaoğlu, gece saat 04.30'da evi basılarak ve 1.5 saat arama yapıldıktan sonra gözaltına alındı, ardından tutuklandı.
Bigazete yazıyor:
"Emin Ali Mollaoğlu'nun terör örgütü üyesi olduğuna Biga'da kimseyi inandıramazsınız. En azından biz inanmayız. Öğrencilerini ise hiç inandıramazsınız."
Geçelim…
Ne kadar bezginlik gelse de takip etmekten kaçınsa da memleket meselelerini ister istemez izliyor insan…
Mesela birden alevlenen “Türklük” tartışmasını… Milliyetçilik hiç iyi bir şey değil, içi boş, hamasi olursa insanı faşizme götürür ancak sürekli o cenahtan birilerinin “ben Türk değilim ki” demesi kafa bulandırıyor.
Son olarak eski futbolcu yeni milletvekili Hakan Şükür, “Ben Türk değilim, Arnavutum” deyince kafama dank etti. Bunların derdi "ulus bilinci, üst kimlik-alt kimlik" değil. Demokratikleşme, hak tanıma vs. hiç değil. Bu konuyla ilgileri bile yok. Dertleri, dini bir üst kimlik oluşturulması çabası... Türk kimliğini yıkıp, yok edip, dini bir bir üst kimlik yaratmanın peşindeler. Basitçesi; ümmetçiliği hortlatmanın...
Artık boş verdim. Hiçbir şeyin düzelmeyeceğine, umutlu olmak için fazla bir neden kalmadığına inanıyorum. Tarih egemenlerin daha fazla pay koparmak için kavgalarından örneklerle dolu… Olayların örgüsünü ona göre tasarlıyorlar.
Zaten, Türk toplumunun şu anki değerler silsilesi ile yapacak fazla bir şey de yok. 1970'ler ve 1980'lerden sonra lümpenleşen, “duygusal” konuların dışında hiçbir değere yüz çevirmeyen, cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, dayanışma vs. vs. gibi hiçbir değerle hiç mi hiç ilgilenmeyen bir toplumuz artık.
Bunları yazmak gerçekten zor ama; hakka hukuka saygısız, tepkisiz, hayatın birbirini kazıklamak, çelme takmak, sırtına basıp yükselmekten ibaret olduğunu düşünenler hiç de az değil artık.
Yazının başında sözünü ettiğim Alman papaz Martin Niemöller'in, Hitler faşizmini anlattığı cümlelerini biliyorsunuzdur. Ama olsun, can kulağıyla, kalp gözüyle okuyan, durumun vehametini kavrayan birilerimiz daha çıkar diye bir kez daha aktarıyorum.
“Önce sosyalistleri topladılar,
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü ben sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları topladılar,
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudileri topladılar,
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü Yahudi değildim...
Sonra beni almaya geldiler...
Benim için sesini çıkaracak
Kimse kalmamıştı.”