Geçen cuma Ayvalık’a gittim, hafta sonu tatili için. Yol boyunca arabada oturdum. Sadece mola verdiğimiz yerde çorba içip, çişimi yaptım. Ayvalık sınırlarında bacaklarım yanmaya başladı, pişik olmuşum yine. La insan nasıl oturduğu yerde pişik mi olur, cidden anlamıyorum.
Zaten bu günlerde aşırı bir bahtsızlık var üzerimde. İki hafta önce saçlarımı kısalttırdım biraz. Zaten uzun değildi ama daha da kısalttırdım. Normal şartlar altında vücudumda bulunan kıl miktarı fazla olduğundan, bir de tıraş sonrası kıl olmasın diye hemen duşa girdim. Duştan çıkınca ayağım kaydı, yere düştüm. Düşmeden önce zar zor kafayı yukarıda tuttum biraz. Kafam şişti ama patlatabilirdim de yani. Biraz kolum ve kalçamda morarmalar oldu. Aptallık yapıp, yanlış bastım dedim, geldi geçti.
Sonrasında cuma günü tatile gitmeden önce bademciklerim şişti. Çocuk gibi, fazla dondurma yemekten bademciklerim şişti. Üstüne bir de cam açık yatıyordum, sadece şortla. Bademciklerimde beyaz beyaz iltihaplar bile oldu yani. O derece şişti. Ne su içebildim, ne bir şey yiyebildim. Susuzluktan dudaklarım çatladı ya la.
Hadi buna da bahtsızlık diyelim geçelim. Arka arkaya bir de hepsi. Hani bütün gün evdeyim, iyi ki bir yere gitmiyorum. Kazayla bir yere gitmeye falan kalksam, yandım. Herhalde her tarafım kırılır bu bedbahtlıkla.
Olmayacak işlerin peşindeyim hep. Olabilecek işler ya bana uzak ya da ben yapmak için fazla yorgunum. İçimdeki emekli her şey için üşeniyor. Her ay maaş almak yerine, üç aylık almayı tercih ediyor. Oturduğu yerden de mutlu olabiliyor insan. Yeter ki fazla ses, fazla kibir olmasın. Aslında hepimiz iyi çocuklarız, sadece annelerimizin kullandığı deterjanlar her lekeyi çıkaramıyor.
Haftaya da görüşürüz belki, ondan sonraki haftaya da. Bakarsın bir ömür görüşürüz sevgili okur.