Cep telefonları arasında Nokia'yı çoğumuz kullanmışızdır ya da kullanıyoruz. Finlandiyalı olan şirketin tarihi 13. yüzyıla dayanmaktadır ve eski Fincede yırtıcı bir hayvan olan Samur anlamına gelmektedir. Finlilerin gururu olan şirket cep telefonu üretiminden önce Fin ulusal sektörü kağıt ve kablo üretimiydi.

Cep telefonu üretimine geçişi de oldukça ilginç. Fin hükümeti bilim adamlarına, Ar-Ge şirketlerine iletişimi ekonomik hale getirecek yöntemler için çağrıda bulunuyor. Çünkü bir ada ve kıyı coğrafyası olan ülkede kablo döşeme ve bakımının maliyeti fazlasıyla yüksek.

Nokia da bir başka Fin şirketi, radyo telefon teknolojisi geliştiren Salora şirketiyle güçlerini birleştirerek Nokia Mobira Oy şirket kurdu.

Mobira  1982'de ilk cep telefonunu piyasaya sürdü, 1984'te ilk portatif araç telefonu Nokia Talkman, 1987'de el telefonu Nokia Cityman üreterek dünyayı cep telefonuyla tanıştırdı. Ve Nokia, CEO'su Jorma Ollila liderliğinde dünyanın en büyük cep telefonu şirketi oldu. Tüm dünyaya yüksek teknoloji ihraç etti.

Diyeceksiniz nedir bu Nokia girizgahı?
Evet, Çanakkale'de hava 35 dereceyi geçince, güneş beynimizi fokurdatmaya başlayınca, yıllık tatilimizi serin kuzeyde geçirelim dedik. Finlandiya'nın başkenti Helsinki ile Estonya'nın başkenti Talinn'e gittik. Sıcaklık özellikle Helsinki'de 17-20 derece, gece 14'e iniyordu. Siz yanarken biz üşüdük anlayacağınız.

Daha ilkokulda öğrenmişizdir, Finliler ile Türklerin akraba olduğunu. Bizim gibi Asya'dan geldiler, ancak Asyalı kökleri nedeniyle İskandinavlar, Finlileri kendilerinden saymaz, pek beğenmezlermiş. 650 yıl boyunca ülkeyi yöneten İsveçliler açıkça küçümsermiş. Ancak Finliler çok sıcak, dost, yardımsever insanlar. Yol sorduğunuzda uzun uzun anlatıyorlar. Halbuki, sormamızın amacı; “Doğru yolda mıyız?”sadece onu öğrenmek…  

Sonradan bir yerde de okudum; Finliye bir şey sorduğunuzda, onu gerçekten sorduğunuzu düşünürmüş. Örneğin "Naber" dediğinizde, gerçekten nasıl olduğunu, sağlığını vs. sorduğunuzu düşünür ve uzun uzun anlatırmış.
 İşte Doğu- Batı farkı...

Bu Doğu-Batı farkı gerçekten hissediliyor Helsinki'de... Biraz kasvetli, depresyona açık bir şehir olduğunu söyleyebilirim. Koyu renk binalar. Bir de kış olduğunu, her yerin karla kaplı, günün 16 saatinin gece olduğunu düşünün... İntihar vakaları tüm İskandinav ülkelerinde olduğu gibi Helsinki'de de  yüksek.

Ama yazın Helsinki asla karanlık değil, aksine gece saat 12.00'yi geçtiği halde hava kararmıyor. Hep gündüz... Sadece 3 saat gece oluyor. Cafeler ve parklar hep dolu.

Tabii ki çok düzenli, temiz vs… Örneğin durakta bir sonraki otobüsün kaç dakika sonra geleceği yazıyor ve bir dakika bile şaşmıyor. En kötü tarafı çok pahalı bir kent. Euro bölgesinin en pahalı başkenti. Ayrıca, ekonomik krizin kendini en çok hissettirdiği ülkelerden, ciddi ciddi Euro'dan çıkmayı düşünüyorlar. 

Helsinki yeni bir başkent, 1812'de olmuş. Senato Meydanı ve yine oradaki Protestan Katedrali görülmesi gereken yerlerden. Meydanın bir tarafında Fin Senatosu, diğer yanında da Helsinki Üniversitesi bulunuyor.

Kayalar üzerine kurulu Uspenski Katedrali de Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlı ve Bizans-Rus mimari tarzında. Altın kaplı kubbeli katedral 60 bin Rus Ortodoks'un dini merkezi. Kırmızı tuğlalı binası Avrupa'nın en büyük Ortodoks Kilisesi. Birbirine yakın iki tepedeki Ortodoks ve Protestan Katedralleri iki rakip olarak Helsinki'nin siluetine katkıda bulunuyor.  

Şehirde çok sayıda park var. Limanla Senato Meydanı arasındaki Esplanadi bunlardan biri ve tam merkezde. Park heykellerle süslenmiş ve gelen geçeni seyretmek için ideal. Güneşi gören Finliler hemen mayoları giyip çimlere seriliyor. Girişindeki limanda, balıktan meyveye, hediyelik eşyadan sandviçe her şeyin satıldığı çok hareketli ve güzel bir pazar var.

Bu kadar turizm yeter. Finlandiya'nın ilgimi çeken ülkelerden biri olmasının nedeni en başarılı eğitim sisteminin bu ülkede olması. Uluslararası öğrenci yarışmalarında (PISA) Finliler hep ilk sıralardadır.
Türkiye ne yazık ki Meksika'dan sonra sondan ikinci sıradadır. Çünkü Finlandiya'da “yaşam boyu öğrenme” eğitimin en önemli ilkesidir. 

Matematik, fen ve  okumada hep ilk üçteler. Fin sisteminde test çözme veya sınava girip not alma en son geliyor, 6. sınıfa kadar sınav yasak. Temel amaç, öğrenciyi kazanmak ve öğrenciye bilgiye erişim yeteneğini kazandırmak.

Neyse uzatmayalım, bu da ayrı bir yazı konusu zaten...




banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981