Ev hanımları atsa vallahi alkışlarım. Üniversite öğrencileri atınca, Burhan Kuzu’ya hak vermemek elde değil. Bilimle uğraşan gençliğin, haklı tepkisini gösterme biçimi, bu kadar sıradan olmamalı.

Bakmayın yımırta diye yazdığıma, biz ona zamanında yumurta derdik.

Küresel beyin yıkayıcılar, Kuş Gribi diye yurdum kümeslerini hercümerç ettiklerinde, yamru yumru siyaset kurumu yok edilenin farkında bile değildi.

Fabrikasyon yumurtaları tüketen gençliği yine de hoş görmek gerek. Altmışsekiz ve Yetmişsekiz kuşaklarının doğal taze yumurta yediklerini öğrenince, gün geldi bu sentetik yımırtaların yenmek için değil atmak için olduğuna karar verdiler demek ki...

Kötü olanı eleştirmek, düşmanlık etmek değildir. Eleştirinin iyi olanı ortaya çıkardığını görmek gerekir. Bugün iktidar olanlar, kendinden öncekileri eleştirdikleri için taraftar buldular. Eğer eleştiriler düşmanlık ruhu taşıyorsa, bugünün iktidar sahipleri de kendinden önce iktidar olanlara düşman olduklarını tescil etmiş oluyorlar.

Yumurta tavuktan, tavuk da yumurtadan çıkıyordu, artık yımırtaların hepsi fabrikalardan çıkıyor. Düşmanlıklar gibi... Düşmanlıklar da eleştiriden değil, belli fabrikalarda üretilerek piyasaya saçılıyor. Cemaat fabrikalarından, Pentagon fabrikasından, özelleştirilen peşkeş çekilen halkın fabrikalarından, usulsüz ihalelerden, ihalesizliklerden...

“Sana öfke duyanlara hak veriyorum” diyor bir dostum. “İnsanlar hangi yanlışları yaptıklarını herhalde en iyi kendileri biliyorlar. Bunları ortaya çıkarıp yazıyorsun. Öfke duyanlara soruyorum. Yazdıkları yanlış mı diye? Doğru ama, diyorlar, ona ne! İnsanların kendi bildikleri yanlışlarını, çıkarları için suskun kaldıklarını onların yüzüne vurmasan, aslında hiç sorun yok...”

Böyle bakıldığında, ben de hak veriyorum ama elden bir şey gelmiyor. “Düşmanlık ediyorsun” diyenlerin düşmanlıklarını yaşıyorum.

Aramızda köklü farklılıklar var tabii.

Orantısız güç kullanmayı protesto ediyorum. Şiddet kullanmıyor, şiddetin cehaletten kaynaklandığını biliyorum. Ama orantısız sorguluyorum, orantısız dersimi çalışıyorum, orantısız aktarıyorum.

Her şeyden önce devletin olanaklarını kullanmıyorum. Devletin olanaklarının gerçekte halkın zorla alınmış gücü olduğunu biliyorum.

Cemaat gibi, hukuk dışı illegal örgütlenmelerden beslenmiyorum. Mesleğim şeffaflık ve önce ben şeffaf davranmayı ilke ediniyorum.

Dedikodu üretmiyor, sıkışınca “ben öyle demedim” gibi kıvırmalara olanak tanımayan yazı yolunu, tarihe belge bırakma yolunu kullanıyorum.

Görüyor ve biliyorken suskun kalıp “bana ne” demiyorum. Dürüstçe, araştırıyor, bilgileniyor, düşünce üretiyor ve tutarlı biçimde mücadele ediyorum. Susarsam, halktan önce kendime ihanet edeceğimin farkındayım.

Yani...

Yumurta gibi doğal, üretken. Yımırta gibi fabrikasyon, yalnızca tüketime yönelik değil!

Bu ülkede çoğunluk ekonomik sıkıntı içinde. Güllük gülistanlık bir ülke anlatan iktidar sahiplerinin, kendilerinin bile söylediklerine inandıklarını düşünmüyorum. Kısa vadeli yüksek faizli borçla büyüyormuşuz, zenginleşiyormuşuz gibi açıklanan rakamlar, en azından benim yiyeceğim yemek değil.

Tarım sektörü küçülürken, aç kalmayacağımızı söylemek için, aklımı yitirmiş olmam gerek.

Her karış tarla en az dört bankaya ipotek iken, yurt diye bir kavramın içine edildiğini görmemem olanaksız.

Adı Türk, parçaları tümüyle yabancı cihazları görüp, sanayi üretiminin arttığı yalanına kanacak, al-sat ekonomisine ekonomi diyecek kadar ahmak değilim.

TBMM’ye getirilen bütçenin yüzde 4 büyüdüğü yerde, 50 milyar dolar cari açığı görerek; hala küçük bir azınlığın büyüdüğünü, çoğunluğun telef edildiğini yazmamak, halk düşmanlığı olsa gerek.

Çıkarlarına göre din icad edenlerin, çıkarlarına göre etnik kimlik icad edenlerin yapamayacağı entrika yok. Bile bile sessiz kalmak da, bunca birikimden sonra benim gibilere yakışır bir durum değil.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981