Taksim Gezi Parkı Direnişi bir neslin, diğerini anlamaması üzerine kurulu bir hareket.
Eylem alanlarına kütüphaneler kuruluyor. Rengarenk pankartlar ve çok yaratıcı, mizah dolu sloganlarla bezeniyor alanlar. Bir eylemcinin deyişiyle ‘basketbol şortuyla’, ‘kitapla’, ‘halk oyunlarıyla’ darbe yapıldığı nerede görülmüş? Dünyanın hangi bölgesinde eylemciler, eylem saatleri dışında polisle yanyana çay içiyorlar, sohbet ediyorlar?
Bir kesimin ısrarla Gezi Parkı Direnişi’ni ‘Ülke büyüyor’a karşı bir eylem olarak görmesi ise tam bir cehalet. Gezi Parkı Eylem’inin iktidarı değiştirmek gibi bir arzusu yok. Hayatından memnun olmayan herkesin, farklı memnuniyetsizliklerle kendilerini dışarı atmaları bir nevi... Siyaset değil, ‘baskıya son ver’in kavgası. Tüm ülkeye yayılan Gezi Parkı Direnişi; “AKP’siz dine, CHP’siz ATA’ya, MHP’siz vatana, BDP’siz Kürt’e” sahip çıkışın izahı.
Sadece iktidara değil, tüm siyasi partilere, görevlerini hatırlatma kaygısı yani. “Bizim hayatlarımıza müdahale etmeyin. Biz mutlu olmak istiyoruz. Özgürce yaşamak istiyoruz yalnızca” mesajı.
50 kişinin çevreci oturma eylemine polisin şiddeti olmasa, belki de kimse dışarı bile çıkmayacaktı. Çanakkale’de, Biga’da bir tek olay çıkmadan; her görüşten yüzlerce insan tepkilerini gösterdiler.
Şimdi anlamaya çalışma zamanı...
Satılmış medya(!)
Siyasetçi suspusken yazarsın; sanatçı ortalarda yokken sen canını dişine takarsın; Vali baskı yapar, STK’lardan-siyasetçiden-sanatçıdan çıt çıkmaz; suçsuz yere alıkonulan, mahkeme tarihi belli olmayan öğretmeni bir tek sen yazarsın; eylemcilerin peşinde sen de koşarsın, en doğru şekilde anlatmak için; kimsenin katılmadığı 3-5 kişilik gösterilere bile ‘ne anlatmak istiyorlar’ diye ciddiye alır katılırsın...
Gün gelir ‘Gazete okumamış, gazeteciye sahip çıkmamış’lardan ‘satılmış medya’ sloganları duyarsın.
Sözün özü Yılmaz Özdil’den:
“Toplumun uyanması, ayağa kalkması için hayatımızı ortaya koyduk; toplum ayağa kalkınca ilk işi bizi ‘hain’ ilan etti.”