Hatay’ın Dörtyol ilçesinde doğdum ve 19 yıl boyunca yaşadım. Dörtyol; Adana ve Hatay Merkez’ine yaklaşık 1 saat 20 dakika uzaklıkta. İkisine de eşit mesafede.
Yaşadığım coğrafyada Arap, Kürt, Ermeni; Müslüman, Hristiyan, Yahudi.. komşularımız vardı. Hayatımın hiçbir döneminde, birinin diğerini “Sen şusun, busun” diye aşağıladığına tanık olmadım. Hala her gittiğimde komşularımızı da ziyaret eder, hal hatır sormaya çalışırım.
Hatay Merkez’de kilise-cami-sinagog yanyanadır. Irk-din-dil ayrımı yapılmaz, herkes 'barış' içinde yaşar. Kültürel ve dinsel çeşitliliğinin yarattığı zenginlik, coğrafyanın geneline yayılmıştır. Yılmaz Özdil’in köşesinde tarif ettiği Künefe’yi, Maraş usulü dondurma ile birleştirir afiyetle yeriz. Adana Kebabı’nı, İskenderun Döneri’ni bir kez tadan, bir daha vazgeçemez. Bu coğrafya kültürel, etnik, dil, dinsel çeşitliliğiyle, ‘barış’ sözcüğünün içini doldurur.
29 Haziran 1939’da Hatay Parlamentosu’nun kendi isteğiyle referandum yapıp, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne katıldığı bir ildir Hatay.
Biz yakın zamana kadar, Hatay’da ‘barış’ konuşmazdık. Zaten ‘barış’ içinde yaşayanların, gündemi ‘barış’ olur mu?
Hatay Reyhanlı’da yaşanan saldırıyı sansürlü İstanbul Medyası’ndan okuyorum:
Hatay Valisi Celalettin Lekesiz, halkı sağduyulu olmaya çağırmış. Başbakan aynı gün konuşuyor: “Bedelini fazlasıyla ödetiriz!” Dışişleri Bakanı Davutoğlu konuşuyor: “Gücümüzü sınamaya kalkmasınlar!”
Vee Başbakan, kabinesiyle ABD yollarında...
Kimin sağduyuya ihtiyacı var? Komşu ülke terör örgütünün bayrağını Çanakkale Şehitliği’ne kim asmıştı? Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Esad ile birlikte ailece tatile çıktığında da aynı Esad’dı... Halkın yüzde 50 desteğini almış bir başbakan sorumlu değilse, Esad mı sorumlu? Yüzde 50 destekle sorun çözülemeyecekse, ne zaman çözülecek?
Sözün özü: Biz elimizden alınan ‘barış’ımızı istiyoruz. Kim savaş istiyorsa, cepheye de o gitsin!