Borcu borçla kapatan krizden kurtulamaz!
Başbakan, her ne kadar "teğet geçti, bu sefer teğet bile geçmeyecek" dese de, son küresel krizden ciddi biçimde etkilendik. Eğer yeni bir kriz daha olacaksa -ki bu kaçınılmaz- Türkiye bundan da etkilenecek. Belki de geçen seferkinden daha fazla...
Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye'yi cari açık nedeniyle gelişmekte olanlar arasında kriz riskine en açık ülke olarak nitelendirirken, The Economist dergisi de ekonomisi aşırı ısınan 7 ülkeden biri olduğumuzu yazdı.
Rakamlar gazetemizin manşetinde yer alıyor, tekrarlamayalım. Türkiye aşırı biçimde borçlanıyor. Sürekli rekorlar kıran ihracatına rağmen ucuz döviz sayesinde patlama yapan ithalatı nedeniyle dış açık veriyor. Dış açığımıza "görünmeyenler" adı verilen hizmetler, yatırımlar ve cari transferlerin toplamındaki açık da eklenince dünyanın en büyük cari açıklarından birini (beşinciyiz) veren ülke oluyoruz.
Cari açığın finansmanı yani kriz çıkarmadan devam ettirilebilmesi; sıcak para akımı ve dış borçlanma ile oluyor. Sıcak para malum; istediği zaman ülkeye girip çıkan ve Hazine bonosu faizi ile enflasyon arasındaki farktan büyük paralar kazanan yabancı fonlar. Bunlar ufak bir kriz kaygısı hissettiğinde hemen satıp ülkeden kaçarlar ve geride yükselen döviz ve faiz, düşen borsa paniği bırakırlar.
Cari açığın bir başka finansman modeli de dış borçlanmadır. Bu nedenle dış borçlarımız 2006'da 208 milyar dolar iken, bu yılın ilk çeyreğinde 299 milyar dolara çıkarken, kısa vadeli dış borçlarımız 2006'da 42.5 milyar dolardan 77 milyar dolara çıktı. Dış borç malumunuz; ekonomiyi olduğu kadar, siyasi bağımsızlığımızı da tehdit eden bir olgudur.
Küresel kriz geliyor demiştik, o konuya dönelim. Dünya ekonomisinde işler hiç yolunda gitmiyor. ABD'de kabul edilmemesi halinde büyük krize yol açacak olan borç tavanını artırılmasıyla ilgili yasa tasarısı Cumhuriyetçilerin ve Demokratların son anda uzlaşmasıyla kabul edildi. Ancak yine de borsalar düşüyor.
Çünkü Euro bölgesinde büyük bütçe açıkları nedeniyle borçlanan ve bu borçları sürekli tahvil çıkartarak döndüren hükümetler artık kriz yaratacak noktaya geldi. Bu ülkelerin krize gireceği endişesi ve azalan güven; tahvil faizlerinin sürekli yükselmesine neden oluyor. Eğer, çıkardıkları tahvilleri satamaz ve borçlanma sürdürülemeyecek noktaya gelirse, ciddi bir kriz başlamış demektir.
Faizleri yükselen ve borçlanamadığı için borçlarını ödemekte zorlanan dev ekonomileri sayacak olursak; ABD (son anda kurtardı), İtalya (faizler yükseliyor, AB'nin kapısını çaldı), İspanya (piyasalar allak bullak, başbakanları tatilini yarım bıraktı)... Bu büyük ekonomilerde bir şey olursa ortalık karışır. Yunanistan, İrlanda, Portekiz gibi batan küçükleri AB ve IMF idare edebiliyor.
Bir de şu var; deniyor ki; krizdeki ülkelerde iç borçların milli gelire oranı yüzde 100'ün üzerinde ama bizde yüzde 45... Bu oran bir kere hesaplama biçimiyle oynanarak yükseltilen ve dolar kuruna göre hesaplanan milli gelirimize göre hesaplandığı için ne kadar güvenilir bilememem. Ayrıca iç borçların da azalmak yerine sürekli arttığını unutmayalım. Bir de bizim her tarafımız borç; özel sektör borcu, tüketici borcu, kredi borcu vs... Kriz borçlanma olan her yeri vuracaktır.
Peki, dünya krize girerse, biz nasıl etkileniriz? Bunu 2008'de de yaşadık. Birincisi ihracatımızın büyük bölümü AB ülkeleri ile G-8 denilen zengin ülkelere... Kriz buraları vuracağından ihracat darbe yiyecek. Dış açık artacak.
Tüm dünyada faizler artacak, enflasyon yükselecek, borçlanma daha pahalı ve zor olacak. Ülkeye giren döviz azalacağından devalüasyon (dolar ve Euro'nun fiyatı yükselecek) hızlanacak. Dövizle borçlanmayı son zamanlarda abartmış olan (149.5 milyar dolar) özel kesim ve bankalar sarsılacak.
Artık olan oldu; aşırı borçlandık, cari açığı kontrol edemedik. Kriz dışarıdan gelip bizi de etkisi altına alacağı için yapacak fazla bir şey yok. Bekleyeceğiz ve kapitalizmin dönemsel krizlerinden birinin daha hafif geçmesini temenni edeceğiz.
* * *