Belediyenin fırınını yeniledi. Modern bir ekmek üretim tesisi inşa edip ekmeği 25 kuruştan satmaya başladı. Kısa sürede günde 10 bin ekmek satılır oldu. Belki fırıncılar kızdı ama ucuz ekmek satın alan vatandaş memnun oldu.
Belediyenin eski fırın binası da modern cihazlarla donatılarak halk sağlığı merkezi haline getirildi. Köhne fırın binası kısa sürede 1 doktor, 1 röntgen uzmanı ve 1 laboranttan oluşan mütevazi kadrosuyla yılda 12 bin hastaya baktı.
Parası olmayanlardan ücret alınmadı, ekonomik gücü olanlardan ise, sadece 1 TL muayene ücreti alındı.
Belediyeye ait 4 otobüs şehir içinde yolcuları ücretsiz taşıdı. Öğrenciler ise otobüse bindiği zaman okulunun ya da evinin önüne kadar götürülüyor.
Jeotermal enerji sistemini devreye soktu. Bu yolla 2 bin konutun ihtiyacını giderdi. Konut başına ayda sadece 35 TL fatura kesildi.
Belediye çocuk korosunu kurdu. Roman dans grubu, çocuk gitar kursu, çocuk bisiklet kulübünü faaliyete geçirdi. Çocuk satranç kulübünü kurdu.
Okulları ücretsiz olarak jeotermal enerji ile ısıttı, bütçelerini eğitime harcamaları için su parası almadı. Öğrencilere eşofman, ayakkabı ve kırtasiye yardımı yaptı.
Kadın dayanışma merkezini açtı. Kadınların ev ekonomilerine katkıda bulunmasını sağladı.
Demokrasi ve emek şenlikleri düzenledi ve sanatçıların Dikili'ye gelmesini sağladı.
Dikili Nazım Hikmet Barış Ödülü'nün ilkini büyük edebiyatçımız, kardeş kavgasına son verilmesi için çabalayan Yaşar Kemal'e verdi.
Tüm bunlara pek ses çıkaran olmadı ama suyu bedava yapmaya kalkışınca, kurulu düzene "iyice çomak soktu." Dedi ki; "Su insanlık hakkıdır. 10 tona kadar su harcayan aileler su faturası ödemeyecek."
Suyu ücretsiz veriyor diye dava açıldı. Mahkemeye çıktı, kendini şöyle savundu:
“Ben sosyal devlet olmanın yerel yönetimlerdeki koşullarını sağladım. Bu vatan hainliği ise ilanımdır; vatan hainliğine devam ediyorum."
Dediler ki, "Olmaz, yasalara göre bu suyu parayla satmalısın."
O da dedi ki; "Tamam parayla satacağım; 1 kuruş."
İki yıl yargılandı, beraat etti.
Aylık ücretsiz (pardon 1 kuruşa) su miktarını hane başına 13 tona çıkardı.
Ne oldu biliyor musunuz? Tahmin ediyorsunuzdur.
"İhaleye fesat karıştırmak" suçundan iki ayrı davadan toplam 8 yıl 4 aya mahkum oldu. Cezası Yargıtay'da onandı.
Olay da şu; eski ilçe garajının satışı ihalesinde, tüzel kişilik kazanmamış bir firmanın ihaleye girdiği anlaşılıyor ve hemen ihale iptal edilip eksik evraklar tamamlanarak ikinci ihale düzenleniyor.
Ancak, ilk ihaledeki eksik evrak yüzünden dava açılıyor ve 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı ve Yargıtay da cezayı onadı.
Diğer davada, belediye şirketleri arasında, ikinci el araç alımı ihalelerine fesat karıştırmaktan 4 yıl 2 ay ceza aldı ve bu da onandı.
Osman Özgüven, "bir bedel ödediğini bunun politik bir infaz olduğunu" söylüyor ve ekliyor: "Cezaevlerini dolduran muhalif siyasetçiler, gazeteciler ve öğrenciler bunun en açık kanıtıdır. Ülkemizde dokunanın yandığı; iyinin, doğrunun yanında, emekçiden ve demokrasiden yana yer alındığında ağır bedeller ödettirildiği zamanlar yaşanıyor."