Bugün benim doğum günüm.

Anılarım beş yaşıma kadar uzandığına göre, yarım yüzyılın canlı tanığıyım.

Tel canbazı Boncuk’un top sahasındaki gösterisine davet eden Tahtabacak’tan korkup, bahçemizdeki hindi kümesine saklanmıştım. Bir kaç gün sonra, iki meşe dalından kendi tahtabacaklarım oldu ve bir daha o duyguyu tadamadım.

Ani ürkmeleri yaşar ve kısa süre sonra halime gülerim.

Saflığım sanırım korkusuzluğumdan.

Dildeki yozlaşma, anlattığınız kadar değil algılandığı kadar anlaşılmanızı sağladığı için, farklı anlamlı fiiller aynıymış gibi görünürler.

Ürkmek, ürpermek, tedirginlik, tedbirlilik, kaygılılık aynı şeyler değil; herhalde korku da değildir.

Beni doğurtan ebenin “nişanlım” diye takılmasından çok tedirgin olurdum. Mutsuz evliliklere gözümü açtığımdan “asla evlenmeyeceğim” derdim.

Ergenlik çağımda orta yaşlı bir kadına otobüste yer vermek istediğimde, kadının “Terbiyesiz! Hangi amaçla bana yer veriyorsun” diye bağırmasıyla uğradığım şoku hiç unutamam. O gün bugündür, içinde kadın olan otobüslere binmeye çekinir, dar bir kaldırımda karşıdan anam veya çocuğum yaşında bir kadın bile gelse, taşıt yoluna inerim.

Eğer bu bir korkuysa, yalnızca kadınlardan korkarım.

Güçsüzün daha güçsüz olmasından kaygı duyar; gücünü, güçsüz üzerinde sınayanlardan tedirgin olurum.

Salaklığım da bundan olsa gerekir.

Egemen karşısında hayli rahatımdır. Dışarıdan bakan, egemenlerle çok iyi iletişim kurduğumu düşünür ve bu büyük ölçüde doğrudur da.

Ezilenlerle iletişimde tedbirliyimdir. Dünyaları öylesine küçültülmüştür ki, en kolay hançerledikleri, kendilerine karşılıksız dostluk elini uzatanlardır. Üstelik bunu ya kendi küçük çıkarları ya da mutlak egemen saydıklarına yaranmak için yaparlar.

Kendime ve karşımdakine saygıyı çok önemsememe karşın, saygısız adam görüntüsü verdiğimin farkındayım ve bu benim rol yeteneksizliğimdir.

Emekle, alın teri ile edinilmemiş zamane değerleriyle övünülmesinden, kartvizitlerden rahatsız olurum.

Buna karşın beni kendini beğenmiş, bencil diye tanımlayanlar çoktur.

Yıllardır iletişim ve imajla uğraşmama rağmen, kendi söküğünü dikemeyen terziyim demek ki...

Acayip eleştiririm. Eleştirirken odaklandığım en önemli unsur eksik, yanlış, sorunlu bulduğumun alternatifini sunmaktır; ama insanlar artık ilk cümle ile yetiniyorlar. İkinci cümleyi dinleyen bulmak zorlaştı.

Alternatiflerini algılatmayı beceremeyen bir yazarım işte!

Yaşamımın en mutlu yıllarını yaşıyorum. Eşim dışında bunun farkında olana rastlamadım. Gergin, geçimsiz, kavgacı, mutsuz... Herkes birini veya bir kaçını bana yapıştırıyor.

İtiraf edeyim, bu durum beni eğlendirmiyor desem, yalan olur.

Galiba garip zevkleri olan biriyim.

Öylesine sıradan, sade, mütevazı bir yaşamı sürdürüyorum ki... Kendim için bireysel bir kaygı duymayışım, yarın ölsem canımın acımayacağını düşünmem, bundan olsa gerek.

Belki de beni mutlu eden bu!

Ürkmem, ürpermem, tedirgin olmam, tedbirliliğim, kaygım hep kendimin dışındakiler için...

Gerçeğin ipine sarılırken yalancı görünmek, ahmaklığımdır.

Ben işte bu nedenlerle kendimi seviyorum. Kendimi sevmek için kendi dışımdakileri seviyor, kendi dışımdakilere kötülük edenlere öfkeleniyorum.

Yazar için her şey bir malzemedir ya...

Bu kez kendimi malzeme yaptım. Umarım bir şeyler anlatabildim.





banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981