Çok değil! Bu yılın 9 Haziran günü, Mersin’de 17. Akdeniz Oyunları tesislerin toplu açılış töreninde konuşan Başbakan Erdoğan, aynen şöyle demişti:

“Üç dönem arka arkaya milletvekilliği yapan sonraki dönem milletvekili olamaz diyen kim? Tayyip Erdoğan. Bizden önce oralara oturanlar oradan kalkmadılar. Şimdi 3 dönem siyaset yapanlar koltuğunu arkadan gelenlere devredecekler. Türkiye değiştikçe makamlardaki isimlerde değişecek, dedik. Gençlere güvendiğimiz için 3 dönem kuralını getirdik”

Yerel seçim atmosferine girildi, siyaset konuşulan her ortamda, asıl konuşulması gereken “Erdoğan’ın sonu ve sonrası” na, adeta konuşma yasağı konmuş gibi.

Dokunmanın bile bazılarınca sevap sayıldığı Erdoğan, eğer “Ben Cumhurbaşkanı olacağım” diyerek yenilmesi kesin bir yarışı göze almazsa, yeni dönemde artık siyasi bir figür olmayacak.

2015 Genel Seçimleri’nden sonra Türkiye’de mi yaşar, yoksa Sudan’da mı, Mısır’da mı, Kuzey Irak’ta mı, ABD’de mi bilemeyiz; ama bilmemiz gereken bir şey var, o da siyasi bir koltuğu olmayacak.

Bağımsız gözlemcilerin buluştuğu noktadan bakılırsa, AKP’nin aldığı oyların yüzde 80’i Erdoğan’ın kişisel oyları. Erdoğan’ın kamuoyunda ürettiği algı ise bundan da yüksek. AKP seçmenine göre, Erdoğan olmazsa AKP de olmaz!

Lider sultasının vardığı yer burasıdır. Erdoğan, üstelik bu yönde ne ilk ve ne de sondur.

Türkiye gibi şekli demokrasinin, lidere bağımlı parlamenter demokrasinin egemen olduğu ülkelerde seçilmek değil, aday olabilmek önemlidir. Küresel güç ve onun yerli işbirlikçileri, kimi koalisyon lideri olarak hazırladıysa, o kişi Türkiye’yi yönetir.

Seçilen diğer siyasiler ya seçildikten sonra koalisyona girer, ya da aynı parti çatısı altında koalisyon liderinin emrine amade olurlar.

MC’ler yıllarca ayrı partiler olarak koalisyondu, ANAP ve AKP ise koalisyonun aynı parti çatısı altında bulunduğu iktidarlardı.

Böylesi bir iktidarın müzmin muhalefeti de CHP’de sıkıştırılmıştır. Koalisyon dışı tüm güçler CHP (SODEP ve DSP dönemleri de bu görüntüyü verir) koalisyonu altında toplandığında, çok çok yüzde 44’a çıkabilmiştir.

Küresel güç bu gerçeği bildiği ve özellikle de hazırlayıcısı olduğu için, Türkiye’de seçmeni biçimlendirmek, yönlendirmek dünyanın en kolay işlerinin başında gelir.

Bu gerçeği “Önce seçileyim” diyen profesyonel siyasetçiler de iyi bilmektedir ve bu nedenle parti içi mücadeleleri, seçmene yönelik siyaset üretmekten çok daha fazla önemserlerler.

Biga’da köy muhtarları bile, “Önce seçileyim, sonra kim iktidar olursa gider o partiye üye olurum. Köyümün çıkarları, benim parti değiştirmemden çok daha önemlidir” cümlesini, açıklıkla ve rahatlıkla kullanıyorlar.

Her seçmen artık bilmeli ki; yeni dönem de Recep de yok, Tayyip de yok, Erdoğan da yok. Bu üç ismin hırçınlığının, gel gitlerinin, tutarsızlığının, hafıza kayıplığının, sebepleri de işte bu kaçınılmaz sonu görmesidir.

“Alnı secdeye varan lider” den ötesi, Fethullah Gülen gibi dinsel kanaat önderliği olabilir. Daha ötesi ise Mehdi, Peygamber...

Umarım lider fanatikleri, yalakaların hızla kıvırmalarını, terkedişlerini görürler, İslam adına İslamsızlığın beleş tetikçisi olmazlar.

Ve yine umarım ki...

Türkiye gibi dünyanın önemli bir ülkesini yönetme bilgisinde, nüfusun ilk  5 milyonu arasına girmesi olanaksız bir karakterden, bir daha başrol oyuncusu üretilmez.

Son kullanım tarihi gelmiş bir oyuncuyu değil, onun yeni dönemde rolünü devir alacak oyuncuyu önemsediğim için yazıyorum.

İnsan dediğin binlerce kez hata yapabilir, ama aynı hata ikinci kez, üçüncü kez, dördüncü kez yapılmamalı.

Küresel gerçekler, bölgesel gerçekler, ülke gerçekleri ortada... İnsanlık, darbelerle demokrasi getirildiğine inandırılmaya çalışılıyor. İnsanlık, feodal kalıntılardan lokma devletler üretmek için birbirini boğazlıyor.

Böyle bir zeminde ideal demokrasinin oluşturulması, elbette Cennet’i yaşatmak gibi bir şey; yani ütopya, yani düş...

İnsan kendi ürettiği şeylere taparsa puta tapmış olur. İnançtır dersin neyse.. İnsan, egemen gücün ürettiğine taparsa, kusura bakmayın salak olur.

Demokrasilerde seçmen, siyasetçisini kendisi üreten ve sürekli tepesinde durup “üreten de, tüketen de benim” diyendir.

Erdoğan’dan sonrasını tartışmak, yerine yeni Erdoğan’lar koymamak için uyarıyorum.

Erdoğan yeni dönemde yok!

Bu gündemi kimler masadan kaçırıyor?



banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981