Bu feysbuk'ta, twitter'da dolaşan aforizmalar geldi aklıma. Bir twitter hesabı açıp, ''açacakla bira açtığımda sanki kapanmış sayfaları yeniden açar gibi olduğumdan, sen gittiğinden beri çevir kapak bira içiyorum'' gibisinden cümleler yazsam mı diye düşündüm. Normalde bana her gün 5 bira alacaklarını söyleseler yine de yazmam böyle bir cümle ama takip ettiğim kadarıyla piyasası var yani bu cümlelerin. Bir de; 'aslında hiç gelmediğin halde, bana gideceğini söyledin. Sende haklısın fındık memelim, eğer gitmezsen bu yaz bağ – bahçe gezip üzüm yiyelim'' gibi cümlelerinde gideri var. Sonra, ''yağmur yağdığında sen ıslanmayasın diye küçücük şemsiyemizi sapından senin tarafına doğru tutup, yağmur altında yürüdüm. Sen gittin, ben yine şemsiyenin sapıyla baş başa kaldım'' da yazılabilir. Hatta politik şeyler de yazılabilir. Mesela, ''kin ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı'' gibi. Ama aşk sözlerinin piyasası daha iyi politiğe göre. Bazen bakıyorum 11 yaşındaki çocuklar öyle şeyler yazıyorlar ki, bana o yaşlarda acı veren tek şey plastik topumun patlamasıydı. Siz evde ortası delik pijamanızla çay eşliğinde' Fatma Gül'ün Suçu Ne''yi izlerken ben nerelerde takılıyorum fakirler demek için takipçilerime, arada yer bildirimleri falan yaparım. Bazen liseli tripleriyle, ''yıhaa, ben ne kadar şanssızım. Herkes bindi metrobüse bir ben kaldım durakta. Ne olurdu sanki bir popoluk yer de bana açsaydınız'' falan yazarım. Bazen de, ''bir insana osurmak bile yakışabilir mi? Yakışıyor işte. Canım sevgilim benim, bir ömür boyu sen hep osur – ben ise aşk dolu gözlerle osuruk sonrası yüzündeki o rahatlamayı izleyebileyim'' diyerek sevgilimi överim.
Düşünüyorum da, twitter hesabım olsaydı ve böyle şeyler yazan biri olsaydım, acaba şuan hayatımda ne gibi değişiklikler olurdu. Belki çok daha mutlu olurdum. Belki de daha bir depresif. Daha çok mutlu etse bile yaşanmaz o kafa. İyi böyle, hiç bozmaya gerek yok. Olurda bir gün twitter kullanıp böyle şeyler yazarsam, hiçbir tekel bayii bana bira vermesin. Öyle de büyük konuşuyorum.