İftar sofraları mübarek Ramazan ayının en güzel gelenekleridir. Maneviş tarihimizde iftarın ayrı bir yeri vardır. Özellikle yaz aylarında 18 saate yakın oruç tuttuktan sonra iftar sofrasına oturmak, ezan saatini beklemek oruç açarak iftar sofrasında dua etmek gerçekten insana farklı duygular yaşatmakta. 
Ramazan kültürü, iftar, sahur, teravih ve fakirlere yardım etmek dinimzin en güzel değeridir. Mübarek Ramazan ayında bir çok geleneği, ibadeti ve sosyal sorumluluğu aynı anda yaşıyor, vicdan huzuruna eriyorsunuz. 
Bir çok kişiden dinledim. Ramazan orucu tutmaya başlayınca bir çok rahatsızlıktan kurtuluyorum. Hatta diyabet ve şeker rahatsızlığı olan bazı dostlardan edindiğim bilgiye göre oruçlu günlerde ve Ramazan ayında daha bir vücudum zinde oluyor, sağlık sıkıntılarım gidiyor, kendimi daha iyi hissediyorum diyorlar.
İFTAR SOFRASININ MANASI
İftar sofraları öncelikle fakir ve aç olan insanların halini anlamak, nefis terbiyesi için önemli bir fırsat. İftar sofraları sade, fakir ve muhtaç insanlarla birlikte yapıldığında anlam ifade ediyor. Lüks, israfa yönelik, 40 – 50 çeşitlik iftar sofralarının ne dinimizde, ne kültürümüzde yeri yoktur. 
Dinimizin en önemli prensibi “Yiyin, için, israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez” manasındaki ayeti kelime de ifade edilmekte. Ancak iftar sofralarına baktığımızda hiç de bu emre uyulmamakta. 5-6 kişilik iftar masasındaki yemekten geriye kalanlardan en az 10 kişi karnını doyurabilecek kadar yemekler çöpe gitmekte. Bu durum hem dinimizce hemde geleneğimizce yasaklanmasına rağmen gösterişli, şaşalı iftarla sürüp gitmekte. 
Bazı kamu kuruluşu ve özellikle belediyelerin iftarlarında ise çok büyük savurganlıklar, birilerine rant kazandırma gibi dinimizin yasakladığı tutum ve davranışlar yaşanmakta. İlk iftar çadırları açıldığında zannediyorum Üsküdar Belediyesi, iftar saati evine yetişemeyen vapur ve toplu taşıma aracı bekleyen insanlara yönelik güzel bir hizmetti. Bu hizmet artık bütün belediyelerce adeta savurganlık ve gösteriş haline geldi. Bu duruma bir dur demek gerek. 
YEDİĞİN ÖNDE, YEMEDİĞİN ARKADA
Güzel bir ata sözümüz var. “Yediğin önde yemediğin arkada.” Bu deyim özellikle Türkistan ve Türk çoğrafyasında 6-7 saat süren yemekli ziyafetlerden sonra masada kalan ve sofrada artan çöpe gitmemesi için poşetler ve kaplar dağıtılmakta. Artan yemekler masadakiler tarafından bu poşet ve kaplara konarak evlere götürülmek için yediğini önünde yedin, yemediğini de arkandan götürüyorsun anlamında kulanılmakta. Halen bu gelenek Türkistan’da, Orta Asya Türk Devletlerinde yaşatılmaktadır. 
Sadece iftar sofralarında değil, gittiğiniz orta halli restoranlarda bile faturayı şişirmek, insanların gözünü boyamak için masaya oturur oturmaz hemen tabaklarda çeşitli yemekler gelmekte, birde buna ikram adı verilmekte. Aslında bu ikram değil, örtülü bir kazık. Yemek faturasının şişirilmesi için şark kurnazlığı ve kazıklamanın bir başka adı.  
Sonra yemekler gelmekte, zaten ikramlarla karnınız doydu, sonra gelen ana yemekten bir parça tadıyorsunuz ve o güzel yemekler tümüyle çöpe gidiyor. Ben artık gelenek haline getirdim. İkram diye gelenlerin bir çoğunu geri çeviyor, yiyeceğim kadar yemek alarak tabağımda yemek bırakmamaya ve bugün unutulan ekmekle tabaktaki yemek atıklarını sünnetleyerek yiyorum. Artan yemek olursa da onu mutlaka paket yaparak çöpe gitmesini önlüyorum.
Dünyanın bir çok çoğrafyasını geziyor özellikle Afrika coğrafyasında bir dilim ekmeğe ihtiyacı olan, bir bardak suya hasret insanları gördükçe yemek masasındaki ve iftar sofrasındaki israfın Müslümanlara hiç yakışmadığını daha iyi anlıyorum. Ne zaman gösterişli iftar sofralarına ve yemek davetlerine katıldığımda aklıma hep Afrika çöllerindeki insanlar gelmekte, Bulkine Faso’daki bir Müslüman zencinin Türkiye’den götürdüğüm zeytin ve inciri eline alıp, Kuran’da adı geçen meyveler demek bunlar, bunları yemeden saklamak gerekir. Biz bunların sadece cennette olduğunu biliyorduk. Demek bunlar Türkiye’de yetişiyor dediğini hiç unutmuyorum.
İSRAFA HAYIR KAMPANYASI BAŞLATMALIYIZ
Tam bir israf batağındayız. Sadece yemek masalarında ve iftar sofralarında değil, başta yüce yaratanın en büyük yarattığı varlık olan zamanı israf etmekteyiz. Dünya’da sadece “zaman öldürüyorum” deyimi Türklerde ve İslam coğrafyasında bulunmakta. O güzelim zamanı öldürmek için okuma yeri anlamına gelen Kıraathaneleri, Kahvehaneye çevirip, kumarların oynandığı ve zamanın öldürüldüğü yer haline getirmişiz. 
Marka tutkunu ve delisi olarak ihtiyacımız olmayan elbiseler alarak israf yapmaktayız. Önceden bir köyde bir-iki araç vardı. Bugün bir evde bir-iki araç bulunmakta. Önceden sakla zamanı gelir zamanı diye tasarrufa gidilirdi. Bugün 10 yıl- 15 yıl vadeli borçlanarak hayatımızı zindan etmekte, kapitalizmin tüketim çılgınlığına düşmekteyiz. Kredi kartı diye plastik soygun aleti ile soyulmakta, faizlerle cebimizden milyarlar çekilmekte. Bu çılgınlığa ve israfa dur demek için Mübarek Ramazan Ayı’nı bir fırsat bilmeliyiz. Öncelikle israfı ve savurganlığı durdurmak için işe iftar sofrasından başlamalıyız. İftar sofrasındaki savurganlık ve israfı durdurmak için herkese ama özellikle resmi kurum ve kuruluşlara büyük görev düşüyor. Gösterişli ve şaşalı iftar sofraları açılmamalıdır. Unutmayalım ki; İFTAR SOFRASINDAKİ SEVAPLARI, İSRAFIN GÜNAHLARI GÖTÜRMEKTEDİR. 
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981