Yaz meyveleri en sevdiğim meyvelerdir. Bu hafta Pazar çantamı kirazlar, karpuz ve kayısılarla doldurmak için sevinçle pazara gittim. En güzel görünen kirazlardan 2 kg , en olgun kayısılardan 1 kg ve vurduğunda tok ses çıkaran bir yarık attırıp içinin kıp kırmızı olduğunu gördüğüm orta boy bir karpuzu alıp evime döndüm. Kendime kocaman bir meyve tabağı yaptıktan sonra afiyetle yemeğe başladım.
O da ne? Bir terslik var…
Kirazların sert olanları tatsız, hafif yumuşak olanları da çürük. Karpuza geçtim o da aynı. Dipleri ısırılmayacak kadar sert, üstleri ise erimiş. Yedikten sonra da yüzünüzü turuncuya boyuyor. Kayısıya hiç girmiyorum. Saman gibi bir tat. Sonra düşünmeye başladım. Fark ettim ki, bu sene güneş kendini neredeyse hiç göstermedi. Bu meyvelerin hatta tüm meyve ve sebzelerin olgunlaşıp, tatlanabilmesi için güneşe ihtiyacı var. Hem de sabah güneşine ayrı, öğlen güneşine ayrı , akşam güneşine ayrı ihtiyaç duyuyorlar. Bu sene bu kadar az güneşle, az olgunlaşan meyvelerin ve üreticilerin bu konuda yapabilecekleri hiçbir şey yok. Oluşum aşamasını doğru tamamlamayan meyveler, işte böyle tatsız oluyor.
Aslında düşününce, tıpkı insanlar gibi değil mi?
İnsanlar da olgunlaşabilmeleri için bir dizi aşamadan geçmeleri gerekiyor. Küçükken anne sevgisi ve baba desteği ile başlıyor bu olgunlaşma. Bir tohumun toprak ve su ile fidana dönüşmesi gibi. Önce aile içindeki ufak problemleri çözmeyi, kendi minik sorumlulukları –odasını ve oyuncaklarını toplamak ,kendi kendine yemek yiyebilmek ve kendi yatağında uyumak gibi- ile baş edebilmeyi öğreniyor. Fidanımız yeterli boya ulaşıyor, artık meyve verme dönemi geliyor, yani okul dönemi başlıyor. Ödev yapma ve ders çalışma gibi sorumluluklarla zamanı yönetmeyi öğrenirken , arkadaş edinip, çevre ile sosyal ilişkiler kurarak da insan ilişkilerini güçlendirmeyi öğreniyor. Deyim yerindeyse, ortaboy içi pembeleşmeye başlamış bir karpuz oluyor. İş hayatının, evlilik hayatının cilveli ve zor yollarında ise zamanla ve itina ile sabretmeyi, anlayışlı olmayı, dinlemeyi, yeniliklere açık olmayı öğrenerek; olgun lezzetli bir karpuza dönüşüyor insan.
Peki yeteri kadar güneş alamamış, gelişimini doğru bir şekilde tamamlayamamış, yediğinizde ağzınızda saman tadı bırakırken yüzünüzü de turuncuya boyayan insanlar yok mu? Elbette var. Dışının güzelliğine aldanıp yaklaştığınız bu insanların iç güzelliğini görmeye başladığınızda, hayal kırıklığına uğrarsınız. O tip insanlar yüzünden, herkese aynıymış gibi bakmaya başlarsınız. Fakat dediğim gibi, böyle olduğu için karpuzu nasıl ki suçlayamıyorsak, bu tip insanları da suçlamamız yanlış olur. Hangi zorunda kaldıkları aşamalardan geçtiklerini, ne yaşadıklarını bilmiyoruz. Çocukluğunda aile problemleri yaşamış, okul döneminde çeşitli nedenlerden dolayı arkadaşlarının alay konusu olmuş, dışlanmış; buna göre de iş ve evlilik hayatı şekillenmiş bir çok insan var.
Bu yüzden böyle durumlarla karşılaştığımızda, önemli olan kimseyi özüne inip tanımadan eleştirmemek ve yargılamamak gerektiğidir. Herkes aynı sürede ve dönemde olgunlaşmaya bilir. Kimi insanlar erken yaşta olgunlaşırken, kimi insanlar 40'lı yaşlardan sonra olgunlaşma evresini tamamlayabilir. Aceleci davranmayıp, insanlara ve ilişkilerinize ihtiyacı olan olgunlaşma süresini verirseniz; emin olun tadından geçilmez karpuzlar elde edersiniz.