HRİSTİYANLARLA DOSTLUK (1)
İşte buna tarihten bir misal. Gerçekleri görmekte zorlananların dâima mevcudiyetine somut bir örnek:
“Yahudi ve Nasâra ile muhabbetten (Yahudi ve Hristiyanları sevmekten) Kur’an’da nehiy (yasaklama) vardır. (Nitekim âyet:) ‘Lâ tettehizu’l-yehude ve’n-nasârâ evliyâe’ (diyor: Yâni: Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin! -Maide: 51-) Bununla beraber, nasıl (onlarla) dost olunuz, dersiniz?” diye Meşrutiyet’te sorarlar. Bu suale şöyle cevap verilir:
“Evvelâ: Delil kat’iyyü’l-metin (sağlam ve kesin olmalıdır. Böyle) olduğu gibi (Delil aynı zamanda) kat’iyyü’d-delâlet (de olmalıdır. Yâni belli kişi, zaman, durum veya olayı kastettiği kesin ve anlaşılır) olmak gerekir.
“Halbuki, te’vil ve ihtimalin (yâni sözü görünürdeki anlam ve kasdının ötesine çekme ve yorumlamanın) mecali (imkânı) vardır.
“Zira nehy-i Kur’anî (Kur’anın yasaklaması) âmm (genel, her durum, şart, zaman, şahıs veya olayı, aynı şekilde kapsamına alacak şekilde) değildir, mutlaktır (sınırlandırılmamıştır). Mutlak ise takyid olunabilir (kayıt altına alınabilir, sınırlandırılabilir).
“Zaman büyük bir müfessirdir (tefsir edici ve yorumlayıcıdır). Kaydını (hudûdunu) izhar etse (gösterse, belirtse) i’tiraz olunmaz (karşı çıkılmaz).
“Hem de hüküm müştak (yâni asıldan çıkarılan yan anlam) üzerine olsa; me’haz-ı iştikakı (türediği kaynak), illet-i hüküm (hükmün sebebini) gösterir.
“Demek bu nehiy (bu yasaklama), Yahudi ve Nasârâ ile yahudiyet (yahudilik) ve nasraniyet (hristiyanlık) olan âyinleri (ibadetleri) hasebiyle (dolayısıyla)dır.”
Kısaca Kur’an demek istiyor ki sevgili okur:
Onların yahudilik ve hristiyanlıklarını benimsemeyin.
Onların bu dinsel sıfatlarını beğenmeyin, sevmeyin. Kabul etmeyin.
Yahudilik ve Hristiyanlık dinine sempati duymayın.
Onların bu yönlerine özenmeyin. Yahudilik ve Hristiyanlıkla ilgilenmeyin.
“Hem de bir adam, (sırf) zâtı (kendisi) için sevilmez. Belki muhabbet (onu sevmenin sebebi), sıfat veya san’atı içindir. Öyle ise her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez.
“Binaenaleyh (bundan dolayı bir yahudi veya hristiyanda görülen) Müslüman bir sıfatı veya bir san’atı istihsan etmekle (beğenmekle, bunu ondan) iktibas etmek (almak) neden câiz (ve uygun) olmasın? Ehl-i kitapdan (hristiyan) bir haremin (hanımın) olsa elbette seveceksin!”
Değerli okur!
Asrı Saâdette, yâni Hz. Peygamber yaşarken büyük bir din inkılâbı / devrimi / değişimi meydana geldi. Bütün zihinleri din noktasına çevirdi.
Bütün muhabbet, sevgi ve düşmanlığı o noktada topladı.
Yani ancak müslümana sevgi beslenir; ancak müslüman olmayana düşmanlık edilir oldu.
Onun için gayri müslimlere olan muhabbetten o zaman sadece nifak / ikiyüzlülük kokusu geliyordu.
Fakat şimdi dünyada olan ise, özellikle medeniyet alanında, şaşırtıcı bir inkılâb ve değişimdir.
Bu büyük değişim, bütün zihinleri kendisine yöneltti.
Tüm akılları meşgul etti. Uğraştırır oldu.
Medeniyete bakış bir noktada yoğunlaştı.
Maddeten ilerlemek ve yükselmekte.
Çağdaş medeniyet seviyesini yakalamakta.
Mamur ve bayındır bir duruma gelmek isteyişte.