Üst üste dört defa koşarak tuvalete gittiğimi gördüğü halde, her şeyden habersizim görüntüsü verip, olayları kapatmak isteyen bir yavuşak gibi davranarak, ‘E, nasıl olmuş beğendin mi kısırımı?’ dedi. Keşke hiç sifonu çekmeseydim de, görseydi sebep olduğu ucubeyi diye düşündüğüm sırada, ses tonunu yükselterek ‘Ne yani güzel olmamış mı?’ dedi.

Hedefe bu kadar yaklaşmışken, 2 gram kakanın hesabını yapmayayım dedim, kendi kendime. ‘Kısır çok güzel olmuş ama akşam yediğim midye midemi bozdu, daha fazla yemiyim, malum tuvalet sana da lazım’ diyip, ‘meh meh meh’ diye gülerek, şaka yapıyormuş gibi gözükmesine rağmen asıl amacı boşaltım konusundaki hassasiyetini belli etmek olan emekli bir biyoloji öğretmeni ciddiyetine bürünerek konuyu geçiştirmeye çalıştım.

‘Peki, o zaman sana yaptığım pastadan getireyim, hem mideni toparlar’ diyip, mutfağa gitti. İşte yine o bilindik hikaye gerçekleşmişti.

Televizyonda ibretle izlenen, o an karşısında olunsa yüzüne tükürülecek, anlık mutluluklar uğruna sağlığından olan adam olmuştum ben. Oysa bunca zahmete girmeye gerek yoktu. Deniz kenarında bir kafe’ye oturup, sandalyelerin kenarlarına kaka yapan martılara ana avrat küfrettiğim sırada, yanağıma kondurulan küçücük bir öpücükle sakinleşebilirdim. Ama hep daha fazlasını isteme hali vardır ya, hani o son sodayı içmek gibi. İşte bu da bir bakıma öyleydi. ‘Aman da aman, benim sevgilim ne de güzel kısır yaparmış’ diyerek konuya girilecek, ardından ‘yerim ben onu, yerim’ diye devam edilip, ‘bu ne lan! Yeniliyor mu bu?’ denilecekti.

Konuya, ‘Samanyolu Tv’ dizisi mantığıyla yaklaşıp, ‘yaa, öyle kötü şeyler düşünürsen sonunda böyle mideni bozup cezanı çekersin’ diyen arkadaşlar olacaktır. Ama alnını göstererek, ‘boşver gardaş, burada ne yazılıysa o, gerisi boş’ diyen arkadaşlar da olacaktır. Tabi bunların yanında, ‘ne yani sen şimdi kızın evine gidip, patır patır kaka yapıp evine geri mi döndün’ diyen arkadaşlar da olacaktır.

O arkadaşlar bunları dediği sırada, gecenin assolisti pasta gelmişti. Tam ikinci dilimi yiyordum ki, yanımda yedek çamaşır bulundurmadığımdan koşarak tuvalete gittim.

Maalesef ki; atasözleri de yalan söylüyor. Akılsız başın cezasını her zaman ayaklar çekecek değil ya, bazen, neyse anladınız siz işte.

Eğer şuan ilkokulda kompozisyon ödevimi yapıyor olsaydım, yazının finali şöyle olurdu: Bu konudan çıkaracağımız sonuç; tanımadığımız insanların evine gidip yemek yememeliyiz. Ben babanın arkadaşıyım, seni babana götüreceğim diyen kişilere inanmamalıyız, böyle insanlar yanımıza geldiğimde bağırıp yardım istemeliyiz. Çünkü bizi kaçırıp dilendirebilirler ya da organlarımızı çalabilirler. Sonra annemiz babamız üzülüp, arkamızdan ağlar. Bence çocuklar annelerini babalarını üzmemeliler.

*Gerçi, finalleri kıyaslayacak olursak; şimdikiyle – ilkokuldaki arasında pek de bir fark yok aslında. (Yazan burada: 'Şimdikiyle – ilkokuldaki arasında pek de bir fark yok' derken, sözde kendisini salakmış gibi göstererek aslında çok zeki biri olduğunu anlatmaya çalışıyor. Işte böyle de yavuşak bir insan)
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981