Bir adam düşünün ki, asla beyaz don giymez. Her daim kalpli baksırıyla dolaşır. Koltukaltı hep temizdir. Kışın ortasında soğuktan donar da, yinede içlik giymez. Giymemek bir tarafa, giyenle de dalga geçer kendince.
Bu adam hiç ter kokmaz. Ayak parmaklarına kadar deodorant sıkar. Burun deliğinden fırlamış bir kıl, kulak içinde birikmiş pislik, diş arasında kalmış maydanoz göremezsiniz hiç. Kazak onun için omuz üstü aksesuarıdır sadece.
İşte bu adamdan korkun. Bu adamla ne aynı odada uyunur, ne de demlediği çaydan içilir. Bu adamın demlediği çayı ilk olarak ona içirmek gerekir. Her an hazırdır olabilecek her şey için.
Ama bir başka adam tipi vardır ki, ‘‘ben beyaz dondan başka don giymem arkadaş’’ deyip, tüm bu desenli - rengarenk baksırlara rağmen beyaz dona sımsıkı sarılır. Bu adamın koltukaltı hep kıllı, burnunun içi sümük doludur. Yediği yemeği, diş arasında kalmış tüyolardan tahmin edebilirsiniz.
Havalar soğumaya başlar başlamaz, hemen çeker altına içliğini. ‘‘Vay danaya bak bu devirde içlik mi giyilir’’ diyenlere asla aldırış etmez.
Kendi gibidir hep. Rol yapmaz. Onunla bırak aynı odada uyumayı, gönül rahatlığıyla aynı yatakta yatabilirsin.
Demlediği çay içildiği gibi soyduğu portakal da yenilir.
İçlik giyen adamdan kimseye zarar gelmez. Kahvede taş çalmaz, kantarda hile yapmaz.
Tamam, belki burun deliğinden fırlamış kıllar olabilir. Kulağının pisliği yanağına kadar akmış olabilir. Sıcak havada kokudan yanına yaklaşılamıyor da olabilir.
Biraz daha az sirke – sarımsaklı paça içse daha iyi olacak ama demek ki o bol sirke – sarımsaklı paça seviyor.
İçlik giyen adam sadedir. Hepsinden de öte; içlik giyen adam, iyi adamdır.