Bugün Ramazan ayının ilk günü. İlk oruç tutma denememi daha dün gibi hatırlıyorum. 10 yaşlarındayım rahmetli halamın şefkatli ve sevecen tavrı ile sahura kalktığım o geceyi hiç unutmam. Sahur yemeğini yiyip, yattığımda gördüğüm rüyalar ve ertesi gün herkese ben oruç tutuyorum diye caka sattığım gün gözlerimin önünden bir sinema şeridi gibi geçiyor. Oruç tuttuğumu unutarak, hurma ağıcında afiyetle hurma yemem ve rahmetli halamın ‘Oğlum sen oruç tutmuyor musun?’ dediğini duyar gibi oluyorum. Sahur sofraları ise bir başka güzellik sunardı. Oruç tutanlar için ayrı sofra, oruç tutmayan biz çocuklar içinse sofranın kenarında yenen yemekler. Oruç tutanların yanında yemek yemek ayrı bir ayrıcalıktı. İftar sofrasındaki Buğday’dan ve mısırdan yapılan yöreye özgü sebze den yapılan yemekler. Meyve hoşafları, nar gibi kızarmış böreklerin kokusu halen hisseder gibi oluyorum. İftar yemeğinden sonra, her evde mahallenin en geniş evinde kılınan teravih namazları, ramazan gecesi oynadığımız oyunlar tabi bayram hazırlıkları. O günler ne güzel günlerdi. Onlar artık mazi oldu, hatıralarımızda yaşıyor. Herkesin az veya çok ramazan hatıraları vardır. Bu hatıraları canlı tutmak için Ramazan kültürünü ben doya doya yaşamaya çalışıyorum. Bayram deyince insanın içi ve gönlü bir hoş olur. Acı, tatlı anılar gözlerimizin önüne gelir. Bayramlar üzerine ne kadar çok edebi eserlerimiz, şiirler, kitaplar ve romanlar yazılmıştır. Bayramı anlatan belgeseller, filmler, izlendiğinde gönlümüzü, gözümüzü okşar. Bana göre bayramları en güzel anlatan ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın Süleymaniye de Bayram sabahı şiiridir.