Salep konusunda bunca gereksiz bilgiye sahip olmam onu şaşırttı. ‘O zaman biz en iyisi salep içmeyelim. Portakal suyu mu içsek? İyi gelir he, C Vitamini’ dedi. ‘Kahvaltı yaptın mı?’ dedim. ‘Hayır, kahvaltı da yapalım. Hem acıkmaya başladım ben’ dedi. ‘Portakal suyu içmeden önce kahvaltı yapmalısın. Aç karnına portakal suyu içmek tansiyonu düşürüyormuş, bunlara dikkat et’ dedim. ‘Kahvaltıyı evde mi yapsak? Dışarısı çok soğuk’ dedi. ‘Haklısın. Bu havalarda hasta olmamak için soğan – sarımsak tüketmeye dikkat et. Yok efendim sevgilime ağzım kokar, benimle öpüşmek istemez falan deme. Sen ye sarımsağını, bana dudak olsun yeter, soğan – sarımsak yıldıramaz beni. Ama unutma ki, fazla sarımsak yemek de tehlikeli. Hem tansiyonu düşürür hem de kanamalı hastalığı olanlar da, hastanın kanamasını çoğaltır’ dedim.
Kahvaltı için biraz alışveriş yapıp eve geldik. Poşetleri mutfağa bırakıp, ‘ben içliğimi değiştirip geliyorum. Ev içliği ayrı – sokak içliği ayrı… Sokakta giyilen içlik, hem daha kalın olmalı hem de eve geldikten sonra onu hemen peteğin üzerine sermelisin ki dışarıya çıkarken giydiğinde sıcacık olsun’ dedim. İçliğimi değiştirip, salona geldiğimde; ‘Engin, biz anlaşamayacağız galiba. Sen annem gibi hatta ötesinde anneannem gibi davranıyorsun. Birbirimizi kırmadan ayrılmamız ikimiz için de en mantıklısı’ deyip, eşyalarını aldı ve kapıya doğru yöneldi. ‘Dur, bari gelmişken dün televizyondaki yemek programından tarifini aldığım her derde deva şifa çorbasından iç de öyle git. Bu çorba seni dışarının mikroplarından korur’ dedim. Tabağındaki çorbayı bitirip,‘ellerine sağlık, nefisti. Bu aralar burnum akmaya başladı, çorba iyi gelir. Tencerede çorba kaldıysa, evime götürebilir miyim?’ dedi. ‘Götür ama tencereyi geri getirmeyi unutma, takım bozulur’ dedim.