‘Bira içilmez bu soğukta. Ne içsek ki...’ dedi. ‘Salep içebiliriz!’ diye cümleye giriş yapıp ardından bu konuda çok bilgili ve kırmızıçizgilere sahip biri olduğumu göstermek için; ‘ama salep öyle her yerde içilmez. Biliyorsun ki(bu şekilde başlanan bir cümle aslında karşıdaki kişiye ‘mal değilsindir herhalde’ demenin kibarlaştırılmış hali gibidir. Konuya dahil etme gibi de bir anlamı olabilir.) orkide ailesinden salep, bitki kökünün temizlenerek toz haline getirilmesiyle elde edilen ve kıvam kazanması için yağlı sütle pişirilip, boza katılığına gelene kadar kısık ateşte kaynatılması gereken zahmetli fakat soğuk kış günlerinin iç ısıtan bir şifa aracıdır. Tabi salebin olmazsa olmazı tarçını da unutmamak gerekiyor. Lezzetli bir salep içebilmek için tarçın da kaliteli olmalı. Bu yüzden salebin içileceği yer için seçici davranmak gerekiyor’  gibi uzun, gazete eklerinden aşırdığım bilgilerle, ne dediğimi tam olarak kendim de anlayamadığım karmaşık cümleler kurdum.

Salep konusunda bunca gereksiz bilgiye sahip olmam onu şaşırttı. ‘O zaman biz en iyisi salep içmeyelim. Portakal suyu mu içsek? İyi gelir he, C Vitamini’ dedi. ‘Kahvaltı yaptın mı?’ dedim. ‘Hayır, kahvaltı da yapalım. Hem acıkmaya başladım ben’ dedi. ‘Portakal suyu içmeden önce kahvaltı yapmalısın. Aç karnına portakal suyu içmek tansiyonu düşürüyormuş, bunlara dikkat et’ dedim. ‘Kahvaltıyı evde mi yapsak? Dışarısı çok soğuk’ dedi. ‘Haklısın. Bu havalarda hasta olmamak için soğan – sarımsak tüketmeye dikkat et. Yok efendim sevgilime ağzım kokar, benimle öpüşmek istemez falan deme. Sen ye sarımsağını, bana dudak olsun yeter, soğan – sarımsak yıldıramaz beni. Ama unutma ki, fazla sarımsak yemek de tehlikeli. Hem tansiyonu düşürür hem de kanamalı hastalığı olanlar da, hastanın kanamasını çoğaltır’ dedim.

Kahvaltı için biraz alışveriş yapıp eve geldik. Poşetleri mutfağa bırakıp, ‘ben içliğimi değiştirip geliyorum. Ev içliği ayrı – sokak içliği ayrı… Sokakta giyilen içlik, hem daha kalın olmalı hem de eve geldikten sonra onu hemen peteğin üzerine sermelisin ki dışarıya çıkarken giydiğinde sıcacık olsun’ dedim. İçliğimi değiştirip, salona geldiğimde; ‘Engin, biz anlaşamayacağız galiba. Sen annem gibi hatta ötesinde anneannem gibi davranıyorsun. Birbirimizi kırmadan ayrılmamız ikimiz için de en mantıklısı’ deyip, eşyalarını aldı ve kapıya doğru yöneldi. ‘Dur, bari gelmişken dün televizyondaki yemek programından tarifini aldığım her derde deva şifa çorbasından iç de öyle git. Bu çorba seni dışarının mikroplarından korur’ dedim. Tabağındaki çorbayı bitirip,‘ellerine sağlık, nefisti. Bu aralar burnum akmaya başladı, çorba iyi gelir. Tencerede çorba kaldıysa, evime götürebilir miyim?’ dedi. ‘Götür ama tencereyi geri getirmeyi unutma, takım bozulur’ dedim. 
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981