Bazen birilerini geride bırakıp yaşamaya devam ederiz ya. Hani olsalar da olur, olmasalar da. Mesela ilkokul arkadaşları gibi. Zaten sınıftakilerin hepsiyle samimi olup, ömür boyunca bu samimiyeti bozmadan devam edebilmek zor bir ihtimal. O veya bu şekilde birileri hep geride kalır. Kalmak zorundadır.
Elif de öyleydi işte. Ta ki; feysbuk'tan ekleyip, ilkokul öğretmenimizden, sınıfça gittiğimiz gezilerden, yağ satarım – bal satarımlardan, o yıllara ait abukluklardan bahsedip, 'bir ara görüşsek ya' diyene kadar. Tamam iyi dedi, güzel dedi ama ne gereği vardı ki şimdi böyle bir şeyin. Zaten biz görüşmek isteseydik eğer, görüşürdük bir şekilde. Kırkımıza, ellimize gelip, feysbuk diye bir şeyin çıktığından haberdar olduğumuzda heyecanla çocuklarımızın yanına koşup 'yavrıım o eski arkadaşları neyin bulan bi internet şeyi varmış. Bulsan ya bana oradan arkadaşlarımı. Yaz Elif Öz bakalım ne çıkcek?' diyebilirdik fakat daha on dokuzuz biz. Ne güzel eklemişsin feysbuktan halimi hatırımı sormuşsun, orada kalsın işte her şey. Hem Elifcim unutulmayacak biri olsan, hani ilkokul aşkı gibi bir şey, ben zaten çoktan sana buluşalım derdim. Ama demedim işte. Konuyu oraya getirdiğinde ısrarla değiştirmeye çalıştım, sonra sen ısrarla tekrar aynı konuyu açtın. Bırak işte her şey ilkokuldaki gibi kalsın.
Birbirimizi 23 Nisan gösterisindeki mantar şapkalarıyla, dökük dişlerimizle, hatıra defterlerimize yazdığımız 'bana bu kalbin kadar temiz ve güzel sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim' yazılarıyla, en saf, en temiz hallerimizle (duygusallaştım yine) hatırlayalım. Hem biliyorsun ki bizler çocukluk yıllarımızda Müjde Ar'ın Cemil tarafından araba camına sıkıştırıldığı filmleri izleyerek büyüdük. Belki ben o filmlerden etkilenmişimdir.
Senin ilkokulda bıraktığın, hayat bilgisi kitabının kenarları kırışmasın diye özenle çantasına koyan, etek kaldırma oyunlarında acaba eteğin altına yeşil mi yoksa mavi mi tayt giymiş diye merak eden Engin değilim ben.
Birkaç kere görüşmek istediğinde işim olduğunu söyleyip, pek görüşme yanlısı olmadığımı belli etmeye çalıştığım halde bir kez daha söyleyince kıramadım ve 'peki' dedim (bu arada ne dana adamsın. Ne güzel kız görüşmek istiyor, görüşsen ne olur yani. Yapma etme demeyin bana) Bekletmemek için anlaştığımız saatten 15 dakika önce buluşma yerine gittim. Sağa sola bakındım. Benim gibi bakınan birisini göremeyince simitçiden 2 tane açma aldım. Onları yiyerek gelmesini bekledim. Telefonum çaldı. Elinde telefon sağa sola bakınırken gördüm. Elimle kapat kapat, kontörün boşuna gitmesin işareti yaptım. Geldi. Sarıldı. 'Aayy hiç değişmemişsin. Yanaklar aynı. Yalnızca kıllanmış' dedi. Gülümsedim. 'Sahilde bir kafe var. Sessiz, sakin. İstersen oturalım' dedi. Başımla onayladım.
Havadan sudan, eski yıllardan bahsederken birden konu Platonun İdealar Dünyası Kuramından, Freud'a hak vermediğinden, Soktaresin savunmasından açıldı. Şaşkınlık içerisinde söylediklerini dinleyip, konuya bir yerden dahil olmak için, 'Bu Soktrates demiş ya hani tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir diye. Ne alçakgönüllü, muazzam bir adammış. Bu zamanda nerde böylesi. Takdir etmek lazım' dedim. Benim söylediklerimi aldırmadan Platondan bahsetmeye devam etti. Aklıma yağ satarım – bal satarım oynarken yere eğildiğimiz sırada altına işemesi geldi. Çişi asfalttan süzülerek ayakkabılarımın altına girmişti. Sonra ağlamaya başlamıştı. Tüm sınıf ona gülmüştü falan. Şimdi o kız karşıma geçmiş nelerden bahsediyor. Bir kez daha konuya dahil olmak istedim. Yine beni takmadı. Sonunda dayanamadım ve 'Elif hanım, Elif hanım! Unuttunuz galiba ilkokulda altınıza işediğiniz günleri. Gelmişsin bana Platon, Herakleitos diyorsun. Kendini ispatlamak için miydi tüm bu buluşma istekleri' dedim. Çiş lafını duyunca tıpkı ilkokuldaki gibi ağlamaya başladı. Platon, Sokrates önemli adamlar fakat Cemili de unutmamak lazım. İşte ben o eski günleri unutup, böyle felsefik konuşacakları için, çocukluğumun güzel anılarını yok edecekleri için görmek istemiyorum eskide kalanları. Belki Sokrates’i neyin tam olarak bilmiyorum fakat hala o hatıra defterinde kendisine ayrılan temiz ve güzel sayfa için teşekkür eden çocuğum ben.(Ve okuyucu gözyaşlarına boğulur)