Son Soda
İşte yine adaletsizliklerden, giden sevgililerden, aslında boşuna yaşadığımızdan, hepsinin de ötesinde kadınlardan bahseden bir konuşma başlayacaktı. Durumun tehlikesini fark edip, konuya dahil olmamaya çalıştım. ‘Yarın elektrik faturasının son günü, yatırmayı unutmayalım, dur hatta faturayı alıp cebime koyayım, cezaya girmesin boşuna’ diyip, hızla odama gittim. Bir süre odamda vakit geçiririm, hem böylece döndüğümde yemeğin verdiği ağırlıkla kurduğu cümlenin etkisinden çıkmış olur diye düşündüm.
Aradan yaklaşık on dakika geçmişti ki, kapı zili çaldı. Onun açmasını bekledim. Birkaç defa daha çalınca, gidip açtım. Elinde bira şişeleriyle içeriye girdi. ‘Bu gece böyle geçmeyecek, şunları dolaba koyalım da, ısınmasınlar’ dedi. Yapılacak bir şey kalmamıştı. O biralar içilip, eskilerden bahsedilecekti. İlk biralarımızı içerken pek konuşmadık. Bu sessizlik, ilerleyen biralarda bozulacak ve yine güneşin doğuşunu izleyip, batışında
uyanacaktık.
Yanlış hatırlamıyorsam beşinci biraları içtiğimiz sırada, ‘benim için kadınların, bacakları ve kalçaları önemlidir’ dedi. ‘Benim içinse dudakları, dişleri ve tırnakları önemlidir’ dedim. ‘Kulaklarını unuttun’ dedi. ‘Nasıl yani? Anlamadım’ dedim. Bu nasıl bir beğenidir, kulak-burun-boğaz doktoru gibi, kadını kadın yapan şeyler bacakları ve kalçalarıdır, dişmiş, tırnakmış, siz kendinizde misiniz, yo, yo ama siz de haklısınız suç bende, tutmuş 20 yaşında bir çocukla kadınlar hakkında konuşuyorum’ dedi. ‘Sen ne pislik biriymişsin, şair adamdır, anlayışlıdır, ince ruhludur diyip, evimizin kapısını açtık, utanmadan beni terslemeye çalışıyorsun’ dedim. ‘Kapı orada, ben kimseyi evime çağırmadım’ dedi. ‘Ev mi? Hangi evden bahsediyorsun Bukowski emmi, hatırlarsan geçen hafta apartmandakiler eve attığın genç kızların çığlıklarından rahatsız olup seni mahkeme kararıyla kovdurdular’ dedim. Birden kendini yere atıp, paçalarıma sarılarak ağlamaya başladı. Karşımda ağlarken görünce, acaba çok mu üstüne gittim diye düşünüp, ‘tamam tamam ağlama, istediğin kadar kalabilirsin benim evde, ama karı kız atmak yok, cenabet işler yapıp, evin bereketini kaçırma’ dedim. İki dakika öncesinde kendisini yerden yere atan adam bir anda ağlamayı kesti ve akan sümüklerini kazağının koluna silip, yeni bir bira açmaya çalıştı. Eline vurup, birayı önünden aldım ve ‘bundan sonra bu evde bira içilmeyecek, senin yaşındakiler torun seviyorlar, iki dakika efendi ol’ diyip, odama gittim.
Yatağa uzandığım sırada, içeriden daktilonun sesi geliyordu. ‘Lan bırak daktiloyu, yine elalemin karısından kızından bahsedip başımızı belaya sokma’ dedim. Artık yalnızca osuruk ve horultularını duyuyordum.