Birlikte yaşayan yalnız bireylere evrildik. Borç, gelecek kaygısı, kötü yaşam koşulları artık hayatımızın bir parçası haline geldi. Güven ve samimiyet, kuş olup uçtu. Yalnızca bireysel yükselişimize zemin hazırlamakla meşgulüz. Bireysel yükselişimiz için çabalarken, toplumsal düşüşün bir parçası haline geldiğimizi göremez haldeyiz.
Bir esnaf dükkanındaki sohbetten aktarayım:
-Biz çok boş sohbetler içindeyiz. Bir araya gelip, kendi çevremizdeki sorunları dahi konuşamaz olduk. Bir çay-kahve sohbetinde toplanıp, her birlikte sorunlarımıza çözüm aramalıyız.
-Bak bakalım çevrene, konuşabilecek kim kaldı?
Gelecekten umut kesmenin ötesinde, insanlar soylarından olmayanlara olan güvenlerini de kaybetmiş haldeler.
Oysa dinlediğim eski esnaf anılarında manzara hep şuydu: “Biz zamanında işletmelerimizin kapılarını açık bırakır, güvenle dükkandan ayrılırdık. Acil bir ihtiyacı olan, aldığının parasını tezgaha bırakır, giderdi. Ya da ertesi gün bedelini ödemek için yeniden gelirdi.”
Esnaflar özelinde anlattığım bu manzara, aslında toplumun ruh halindeki değişimi de gösteriyor.
Sunulanlarla yetinmenin ötesinde, hakkı için mücadele etmeyen bireylerin, toplumlaşması ise çok zordur.
Seçtiklerinin önünde iki büklüm olanlara tanık olmak, benim için gerçekten iğreti bir sahne.
Kimse kusura bakmasın, halk dalkavukluğu yapacak değilim. Çoğunluğu okuyan, bilgili, kaliteli, sorgulayan bir toplumdan kalitesiz yöneticiler, idareciler çıkmaz. Birey düzelirse, toplum düzelir. Gücünün bilincinde olan bir toplumda ise refah, kaçınılmaz sonuçtur.
Toplumsal bir devrimin ilk aşaması, bireylerin kendi devrimlerinde yatar.
‘Görmedim, duymadım, bilmiyorum’ üç maymun tiplemesindeki bir toplumdan, isabetli seçimler yapmasını bekliyoruz belki de...
takip için: https://twitter.com/ahmetunc