Alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak kendimi pilot ilan ediyordum. Cama doğru koşup uçuyorum diye bağırıyordum. Arkadaşım ise belimden tutuyordu ve o da kendini psikolog ilan ediyordu. Bana uçamayacağımdan, uçmanın kuşlara mahsus olduğundan, küçükken kuş beslediğinden, pilotların uçmadığından; uçağı uçurduklarından falan bahsediyordu. Yetişemiyordum kafasına. Camın önüne oturdum. Basarak açılan çöp kovasının üzerine dirseğimi koydum. Perde rüzgarın etkisiyle kafama çarpıp gıdıklama etkisi yaratıyordu. Perdeyi insanlık dışı bir şekilde çekip düşürdüm. Ve onu öylece bıraktım. Gözlerimi kapattım. Uçuyordum. Ev dönüyordu ve bağırarak ‘dünya dönüyor, sen ne dersen de’ yi söylüyordum.
Dışarıdan gelen öksürük sesleri yükseliyordu. Uçmak güzeldi. Uçurtmayı vurmasınlar diye bağırıyordum.
Salaktım. Ve salaklık güzeldi. Yere tükürdüm. Açtım işedim. Biraz çekirdek yedim; yere atarak. Özgürdüm.
Ve sağolsun alkol ehliyetsizdim.
Hiç yapmadığım ve yapamayacağım zannettiğim şeyleri yapacaktım. Ayağa kalktım. Etrafımdaki her şey dönüyordu. Ben de dönmeliydim (disko disko şeysinde). Dans etmeye başladım. ‘Haydi lililililili yar’ la sınırlı olan dans repertuarımla düşe kalka dans ediyordum. Annemin temizlik kalıplarından sıyrılmıştım. Ve asrın çilesi viledayı kendime partner yapmıştım.
Camlar açıktı. Dans ederken kafam bireysel dengesizliğimin dışında fazlaca geriye doğru gitmişti. Bir acı hissettim. Elime kan geliyordu. Korktum. Viledaya baktım. Buraya oturmaya mı geldik modundaydı, suçsuzdu. Karşı balkondan bir ses geliyordu ve ‘uçurtmayı vururlar’ diyordu...
CİHAN’LA KISA KISA
* Bir zamanlar Barış Manço olduğunu iddia eden bi çocuk vardı. Babasıyla tv’ye çıkmıştı; “Ben Barış Manço’yum” diyordu. Babası da gayet rahat; “öyle yani çocuk, Barış Manço” diyordu. İnsan bi tepki verir, rahatlığa bak. Çocuğu Moda’ya götürmüşlerdi, evi bulmuştu. Doğugan – Batıgan benim oğlum, Lale benim garım. Arabalar vardı lüks arabalar, üstü açık arabalar. Çocuk öldüğünü falan geçti. Arabaları arıyor. Haklı aslında. Bari hal hal’ı satmasalardı.
* 2 başkan hiç gitmez diye korkuyordum. Baykal gitti. Aziz’in kasette ben de. Patlatabilirim sezon sonunda duruma göre. Ne de olsa moda bu. Olaylar olur, halka hep bambaşka zamanlarda yansır. Neyse tesadüf diyelim, geçelim.
* Şu ev telefonunu arayıp, “evde misiniz?” diye sormasanız artık. Evdeyiz işte. Adam gibi size gelicez desenize.
* Birileri anayasaya “evet” birileri “hayır” derdinde. Ben ise Mehmet Ali Ağcanın mesih olarak kıyameti ilan etmesinden korkuyorum.
* Evcilik oyunu diye bir şey var. Kız mesleğini söylemiyor. “Benim işim rahat istediğim zaman gidiyorum” diyor.
Nasıl yani? Bu oyunu tv de oynuyorsanız biz de bu oyuna dahiliz. Açıklayın arkadaşım.
* Eski berberler de başkaydı. Dedikodu, sokaktan geçen herkesle bitmek bilmeyen muhabbetleri, bir saatlik traşlarıyla. Şimdikilerse berber bile değil. Kuaför. Fön falan.
* Fazıl Say Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum demişti. Aslında Fazıl Say dolaylı anlatımda yapabilirdi. ( %60 salak olayı gibi ) Ama aslında en iyisini yaptı. Ne de olsa öyle de anlamıyorlardı,böyle de.