Haziran sonundan beri petrol fiyatları yüzde 30'un üzerinde yükseldi ve İran krizi nedeniyle daha yükselmesi bekleniyor.
Uluslararası piyasalarda “Kara Eylül” beklentisi giderek güçleniyor. Euro bölgesinde İspanya'nın iflas ettiğini açıklaması ile fünyesi her an ateşlenebilecek istikrarsız bir ortam içindeyiz.
Ekonomide gidişat iyi değil. Merkez Bankası ekonomiyi soğutmak için frene biraz fazla bastı. İş dünyası yakınıyor, İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, “İç talepteki yavaşlama ve likidite sıkışıklığı alarm veriyor, reel sektöre nefes aldırmak şart” dedi.
Haziran ayında sanayide üretim artışı yüzde 2.7'de kaldı. Yılın ilk yarısında üretim artışı yüzde 3.1 oldu. Motorlu taşıtlar üretiminde yüzde 9 üretim düşüşü yaşandı.
Şimdi başa dönelim; Beş yıldır devam eden Küresel Finans Krizi'nin en önemli halkası Euro Bölgesi'ndeki kriz, Yunanistan, Portekiz, İrlanda gibi küçüklerden sonra İspanya ve İtalya gibi trilyonluk ekonomilere sıçradı.
İtalya bir derece ama İspanya'nın bu borç yükü ve güçsüz bankacılık sektörüyle devam etmesi imkansız. İflas bayrağını çekerse, Avrupa ve de dünya ekonomisi yıllar sürecek ekonomik buzul çağı yaşayabilir.
Son olarak dünya çapında 17 ekonomist hazırladıkları raporda, Avrupa'nın karşılıklı güvensizlikle felakete doğru yürüdüğünü belirtti. Avrupa'daki kriz nedeniyle Türkiye'nin Temmuz'da toplam ihracatı yüzde 5.5 düştü. AB ülkelerine ihracatın payı yüzde 6.8 gerileyerek yüzde 39.6'ya indi.
İki önemli tehdit daha var.
Birincisi; Ortadoğu'daki yüksek tansiyon ve ABD Merkez Bankası'nın ekonomiyi hızlandırmak için üçüncü kez parasal genişleme hamlesi yapacağına ilişkin beklentiler petrol fiyatlarını yukarı çekiyor.
Günde 2.8 milyon varil petrol üreten İran'a saldırı düzenlenmesi ve dünya petrol üretiminin üçte birini sağlayan Ortadoğu'nun karışması, petrol sevkiyat yollarının kapanması olasılığı tedirginliği artırıyor. Bu nedenle petrol fiyatları iki aydan kısa bir sürede yüzde 30 yükseldi ve Ortadoğu'da gerginlik daha fazla tırmanmasa bile, yüzde 14 yükseleceği belirtiliyor.
Petrolün yükselmesi, daha pahalı (litresi 5 TL'nin üzeri) benzin satın almamız demek olduğu gibi, ilgili tüm ürünlere zam, üretim maliyetlerinde artış, daha fazla ithalat, bozulan dış ticaret dengesi ve daha fazla borçlanma demek.
İkincisi; Dünya bir kez daha ciddi bir gıda sıkıntısıyla karşı karşıya. ABD, Rusya, Hindistan, Kazakistan gibi büyük tarımsal emtia üreticilerinde yaşanan kuraklık, hasat tahminlerini çift basamaklı rakamlarla aşağıya çekiyor. Yükselen gıda fiyatları biz de dahil ülke ekonomilerinde enflasyonist baskıya neden olurken, gelişmekte olan gıda ithalatçısı ülkelerde sosyal huzursuzluklar da yaşanacak.
Geleceğe ilişkin beklentiler böylesine kötüyken, ekonomi de iyi sinyaller vermiyor. Sanayi üretimi azalıyor, vergi tahsilatı düşüyor, dolayısıyla bütçe dengesi bozuluyor.
Tamamıyla dış dünyadan gelen kaynak akımına bağlı Türk ekonomisi, yapılan sert frenle yavaşlamaya başlayınca cari açık da azaldı. Açık Haziran ayında beklentiler doğrultusunda 4.2 milyar dolar oldu. Haziran ayında 4.2 milyar dolarla Ağustos 2010'dan bu yana en yüksek sıcak para girişi de olunca, cari açık azaldı, yıllık bazda ise 63.5 milyar dolara geriledi.
Ekonomideki soğuma kredi rakamlarına yansıyor. Geçen yılın ilk yarısında 93.3 milyar lira olan net kredi kullanımı bu yıl 55.1 milyar lirada kaldı. Aynı dönemde 10 büyük ilde kredi kullanımı ise geçen yıl 65.9 milyar lira iken, bu yıl 37.8 milyar liraya indi
Yine de herkes borçla yaşıyor ve ödeyemiyor. Yılın ilk 6 ayında kredi kartı ve kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı 580 bini aşarak 2011 yılı toplamının üzerine çıktı.
Ayrıca müthiş bir borç faturamız var.
Haziran sonu itibarıyla Türkiye'nin kısa vadeli dış borcu 99.9 milyar dolar oldu. Bunun 86 milyar doları özel sektöre ait. Türkiye, önümüzdeki bir yıl içinde 144 milyar dolar dış borç ödemesi yapacak, bunun 120.4 milyar doları özel sektöre ait.
Yani sadece dış politika, Kürt sorunu değil, ekonomide de zor bir dönemden geçiyoruz, geçeceğiz.