Sene 1977, Bartın'ın güzel bir köyü.
Henüz teknolijinin gelişmediği ve insanlığımızı iyi veya kötü etkilelemediği dönemler.
Sıcak yaz geceleri ve günleri, ilk sahur ve iftarları hatırladığım çocukluğum, köyümüzde elektiriğin, evlerimizde suyun olmadığı, televizyonun henüz köyümüze ulaşmadığı, dünyadan bihaber yaşanan zamanlar.
Kalabalık geniş bir aileydik, nerdeyse üç aile bir evde yaşıyorduk, babaannem dedem, annem babam kardeşim, amcam yengem ve kuzenlerim, o kerpiç ve ağaç karışımı küçük ev de on kişi yaşıyorduk.
Her akşam köyün çocukları toplanıp, iftar için su getirmeye, en soğuk akan çeşmeye giderdik.  Buzdolabı yoktu, karpuzu çeşmelerin küçük havuzlarında soguturduk.
Yaz ayının en sıcak günlerdiydi.
Evde herkes oruç tutardı, ben yarım gün tutabilirdim, henüz beş yaşındaydım ama bu gün gibi hatırlıyorum o günleri.
Yokluk vardı o zamanlar, ekmeği fırından almazdık, tarlaya ektigimiz buğdaydan değirmene götürüp öğütür, un elde eder, toprak saçlarda pişirilirdi ekmekler.
Yağı yemek kaşıgıyla ölçerek kullanırlardı annem, şeker lüks sayılırdı, zaten bakkalda da her zaman bulamazdık, kaç kere bakkaldan boş döndüğümüzü hatırlarım.
Yoksulduk her istediğimiz olmazdı, hiç oyuncağımız yoktu mesela, yeni kıyafeti belki bayramlarda görürdük, onuda günler önce, kumaşını alıp diktirirdik.
Bayramlar da ayrı güzeldi o yıllar da, kendi aramızda eğlenceler düzenlerdik, kırk taş bizim toprağı oyarak oynadığımız en güzel oyundu, hile nedir bilmezdik.
Köyün ortasındaki,  en büyük ağaca, uzun sağlam bir iple salıncak kurulurdu, genç kızlar delikanlılar orda toplanırdı, nişanlı yada evli olanlar birbirini sallardı, biz çocuklarda beklerdik sıra bize gelse diye.
O zamanlar utanmak vardı, kızlar daha nazlı, delikanlılar daha utangaçtı, sevdiklerini sadece bakışlarıyla anlatabilirlerdi.
İnsanlar daha samimi daha içten bağlıydı birbirine, komşuluklar vardı en güzel yaşanan, birbirinin külüne muhtaçtı herkes, yardımlaşma ve imeci usuluyle yapılırdı bahçe tarla işleri.
Belki yokluk vardı, belki her istediğimiz olmazdı ama huzur vardı, maneviyat daha güzel yaşanırdı o dönemlerde, elimizdeki az imkanlarla bile mutluyduk..
Tekrar o günlere dönmek mümkün olsa keşke, saf ve temiz duygularla yaşansa yine Ramazanlar, keşke yine gece sahura kadar uyumayıp, davulcuyu korkutup kaçsak ve pınarlardan buz gibi su taşısak yine, oruç açtırmak için büyüklerimize.
Keşke kaybolmaya yüz tutmuş insanlığa dair erdemlerimiz geri gelse ve bu maneviyatı yüksek Ramazan ayını gösterişten uzak, samimiyet ve huşu içinde ihya edebilsek.
Bahriye Gürpınar Geredeli
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981