“Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz” der Benjamin Franklin. “Ulusun yaşamı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça, savaş bir cinayettir” diye adeta tamamlar Atatürk.

Franklin sömürgecilik döneminde sömürülen halkların acılarının canlı tanığı bir bilim insanı; Atatürk, emperyalizmin yok etmek istediği bir halkı peşine takarak çok yönlü kurtuluş savaşı yürütmüş bir önder.

Savaş tamtamlarının çalındığı günler yaşıyoruz. Kim için, ne için bilmiyor, sanki hiç umursamıyoruz.

Günlük, kişisel, sıradan dertlerimize yoğunlaşmışız. Televizyon ekranlarından dizi film izler gibi savaş izlemeye alıştırıldık artık.

Yaşama haklarına zerre saygımız olmayan insanların, yarın niçin ve kimin için öldüğünü, öldürüldüğünü düşünmek bile istemeden, toplu cenaze törenlerinde  “şehitler ölmez” naraları atacağız. Utanmadan...

Oysa onlar ölmüş ve toprağa gömülmüş olacaklar. Biz ise onların zafer ya da yenilgilerinin üreteceği bir dünyanın içinde, bencil evrenimizi kurma umutları besleyeceğiz.

Şimdiden ilan ediyorum!

Şimdiden kendimi ihbar ediyorum!

Adı Esad olmuş, Esed olmuş...

Suriyeli olmuş, İranlı olmuş...

Bu kirli savaşa gönüllü katılıp, bu kirli savaşa alkış tuttuktan sonra “şehitler ölmez!” diye haykıranlardan, iğrendiğimi ilan ediyorum.

Savaş çığırtkanlığı yapanların köpek sevgisine bile güvenmeyeceğimi belirtiyorum.

Savaşa sebep olanlarla, savaş kararı verenlerle bırakınız aynı ulusun yurttaşı; aynı tür ve aynı cinsten olmadığımı haykırıyorum.

Haklı savaş yoktur, güçlünün zaferi, güçsüzün ölümü vardır!

Ve ben haklı ile haksız arasındaki farka değil, güçlü ile güçsüz arasındaki farka odaklanmayı seçiyorum.

Yıllarca beynimi kemiren düşünsel kuşkularımın artık netleştiğinin bilinciyle, “ezber bozmak” gerektiğine karar verdim.

İddia ediyorum!

İnsan, doğanın en kötü yaratığı. Doğuştan kötü bir yaratık.

Öğretilmiş iyilikleri benimsedikçe “değerler” edinen ve ancak böylelikle yaşamla barışabilen yapıda.

Refleks, hata, kusur gibi özürleri; öğretilmiş iyilikler öz benliğini  kontrol edemediğinde, ortaya çıkıyor.

Eğitim dediğimiz de bu amaçla var!

Doğası “iyi” olan bir yaratık, bunca eğitime karşın; hala nasıl bu denli vahşi, bu denli bencil, bu denli acımasız olabilir ki?...

Yıllardır düşünüyor, araştırıyor, beynimin kıvrımlarında evirip çeviriyorum. “İnsanın doğal yapısı kötüdür” yargısına her ulaştığımda, “acaba ben bir insanlık düşmanı mıyım?” sorusuna tosluyorum.

İşte açık açık yazıyorum.

Düşüncelerim yarım yüzyıllık birikimle bu noktada arılaştı, durulaştı...

İnsan kötüdür ve insanın doğallığı kötülüğün kaynağıdır. Doğal insan, bir anlamda Şeytan’ın ta kendisidir!

İnsanın, doğası sevgi ve barış olan bitkilerden öğreneceği çok şey var. Karacaoğlan şiiri eğitimin temel araçlarından biri olmalıdır.

İnsanın, görece daha barışçı olan hayvanlardan öğreneceği çok şey var.

La Fonten masalları da zorunlu ders kitabı olmalıdır.

Yeter artık! SAVAŞA HAYIR!




banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981