Evleri, arabaları olmasa da olur, bana bu yaştan sonra ev, araba değil, hayat arkadaşı lazım, hayat arkadaşı’ diyen televizyondaki teyzenin sesiyle gözlerimi açtım. Saate baktım, daha erkendi. Gözlerimi kapatıp biraz daha uyumaya çalıştım, olmadı. Yapacak bir işim olmadığından, üzerimdeki uyku mahmurluğunu atmak için yatakta uzanmaya devam ettim. Bir süre sonra sıkılıp, odamdaki halının üzerinde bulunan motifleri bir bilim insanı gibi incelemeye başladım. Bundan da sıkılıp, televizyonu açacaktım ki, içeriden gelen teyzemle annemin konuşmasını duyunca yataktan fırladım. Teyzem anneme, ‘ufacık bir karpuzdu işte, bizim Engininin kafası gibi bir şeydi’ dedi. Annemde, ‘olur mu öyle şey abla, sen benim biricik yavrımın kafasını nasıl karpuza benzetirsin’ demeyip, ‘o zaman baya küçük bi karpuzmuş’ dedi.

Hemen aynada kafama bakmaya başladım. Büyük değildi fakat küçük de değildi. Orta bir kafaydı benimkisi. Ama bizde orta diye bir şey yoktur. Ya büyüktür ya da küçük. Ortasını bilmeyiz pek hiçbir şeyin. Hayat ya çok iyidir ya da çok kötü. Oysa hayat normalde olabilir. Ortasını bilmediğimiz için hiçbir şeyin elimizdekilerle de mutlu olamıyoruz bir türlü.

Güne kötü sayılabilecek bir başlangıç yapmıştım ama daha saat erkendi. Yüzümü yıkayıp, günü lehime çevirme çalışmalarına başlamak için banyoya girerken anneme, ‘annööö sucuk yapsana’ dedim. Annem de, ‘gece kemirmişsin yine sucuğu, oğlum çiğ yeme şunu mideni bozacaksın dedim kaç kere sana, git bakkaldan sucuk al’ dedi. Yüzümü yıkarken bir taraftan da kafama bakıyordum. Küçük değildi abi, ortaydı benim kafam. Hem iyi ki de büyük değil. Eğer koca kafalı olsaydım sinemada, derslerde falan çok küfür yerdim. Bazen maç izlerken önüme 105 ekran tüplü televizyon gibi kafası olan biri oturuyor. Adamın kafasından arta kalan küçücük alandan maçı takip etmek zorunda kalıyorum. Düşünün yani ettiğim küfürleri.

Bir taraftan bunları düşünüp, bir taraftan da aynadan kafama bakarak banyodan çıkıyordum ki; ayağım kaydı, yere düşüp kafamı vurdum. ‘Annööö sen yine bu banyoyu mu yıkadın?’ diye bağırmaya başladım. O sırada teyzem girdi banyoya. Ne olduğunu anlamaya çalıştığı sırada, ‘karpuzu çatlattık’ dedim. Güldü, güldüm.

Yerden kalkıp, kafamı tutarak bakkala gittim. Döndüğümde televizyondan gelen ‘şike soruşturmasında şok gelişmeler’ sesini duyunca koşarak televizyonun başına geldim. Ardından gün boyunca herkesin dilinde bir şike lafıdır dolaşıp durdu. Kimin yanına gittiysem ‘abii gördün mü yea, şike yapmışlar, vay anasını be’ gibi saçma tepkilerle karşılaştım. Şike olayına değil de insanların sanki ilk defa böyle bir durum oluyormuşçasına tepki vermeleri beni şaşırttı. Türkiye’de, neredeyse her alanda şike benzeri durumlar yaşanıyor. Seçimlerde oy çalınması, sınavlarda soruların birilerine servis edilmesi, şifrelendirilmesi, birilerinin hiç sınavlara girmeden atanması, polis kolejinden mezun olanların ‘beraber yürüdük biz bu yollarda’ diyerekten AKP marşı söylemesi, başbakanın çıkıp gazetecileri tehdit etmesi, bir bakanın görme engelli vatandaşa ‘sana bu halinle iş verdiğimize şükret demesi’, Metin Lokumcuyla ilgili olarak gazetecinin ‘ama o öldü efendim’ demesine karşılık başbakanın ‘bilmem’ diyerek cevap vermesi, deniz fenerleri, Türkçe Olimpiyatları adı altında başka ülkelerin yoksul çocuklarının asimile edilmesi, Sinan Çetinin çıkıp bu sözde olimpiyatlarda Mustafa Kemal Atatürk ismini görmezden gelerek, Fethullah Güleni üstün bir varlık olarak göstermesi, başbakanın iş adamlarını hedef alarak söylediği bitaraf olmayan bertaraf olur sözü, artan işsizlik, yoksullaşma, tüm bu iki yüzlülükler bizleri şaşırtmıyor da futbolda şike operasyonu şaşırtıyor ya, işte ben buna şaşırıyorum.

Günü lehime çevirmeye çalışmak bir tarafa dursun, yaşama sevincimi alıp götürdüler. Benim kafam ne küçük, ne de büyük. Orta bir kafa. Ülkede günden güne artan koca kafa sayısıysa gerçekten şaşırtıcı.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981