‘Kişi, nerede yaşıyorsa, oraya aittir’ diye düşünürüm. Ancak doğduğum il Hatay’dan kısaca bahsetmek istiyorum.
Hatay, Türkiye Cumhuriyeti’nin en kozmopolit illerinden birisi. Çok kültürlü yapısını tarih boyunca korumuş olan ilde aynı ulusa mensup birden fazla dini cemaat bile bulunuyor. Ermeniler, Arap Hıristiyanlar, Arap Sünniler, Nusayri Aleviler, Yahudiler ve Türkler gibi pek çok farklı etnik ve dinsel topluluğu barındıran insanların bir arada yaşaması; cami, kilise ve havranın yanyana olması, Hatay’ın çokkültürlü yapısının dinamiklerini oluşturur.
Hatay’da bu dinsel ve kültürel barış ortamı, renkli bir toplum yapısı olarak yansır. Örneğin; Gaziantep, Adana, Suriye mutfağının birlikte harmanlanmış olduğu yemek kültürüne sahibiz. Halk oyunları, konuşulan farklı diller... Çok çeşitliliğin örnekleridir.
Bu barış ortamı her ne kadar, son yıllarda sorunlu Suriye politikası nedeniyle bozulmuş olsa da, özde inançlara saygı ve barış, ilk öğrendiklerim arasında.
Bunları neden anlattığıma gelince...
10 Kasım 2013 tarihinde Yüce Önderimiz Atatürk’ü Anma töreni sonrası; sadece 4 satırdan oluşan eleştirel bir haber yayınladık. Haberin fotoğrafındaki tören sunucusunun kılık ve kıyafeti, törenin şekli unsurudur. Biz de eleştirimizi açıkça yazdık. O güne kadar ve o günkü törenden sonra hiçbir şekilde başvurulmamış bir uygulamaydı, eleştirdiğimiz.
Tören katılımcılarının kıyafetleriyle ilgili tek satırlık eleştirimiz olmadı, olamaz da. Töreni yönetecek kişinin ise belli şartlara uygun giyinmesi gerekir. Tören düzenleyicisinin de bu şartlara uygun bir program hazırlaması beklenir. Başı açık bir kadının camiye gidip namaz kıldıramayacağı gibi... Cumhurbaşkanı’nın kot pantolonla devlet törenine katılamayacağı gibi...
Eleştirdiğimiz, törenin şekliydi. Kamuya açık alanda yapılan bir törenin şeklini eleştirmek en tabii hakkımız. Hem mesleki olarak hakkımız, hem de tören katılımcısı olarak...
Yaşadığımız ülkenin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’e, çabasına ve görüşlerine saygı duymak da; bizim inanç ve görüşlerimiz arasında... Bigazete haberini okudunuz.
Kozmopolit bir inanç ve kültür coğrafyasında yaşamış biri olarak, Cumhuriyet Savcısı’nın iddianamesinde bahsettiği ‘inanca hakaret’ ettiğim iddiası çok komik. Duruşma tarihinin, 28 Şubat tarihine denk gelmesi(!) ise gerçekten trajikomik!
Kimin ahlakı...?
Siyasetçi, ahlaklı olmalı. Esnaf, ahlaklı olmalı. Hakim, ahlaklı olmalı. Sporcu, ahlaklı olmalı, Memur...
Kısaca toplum ahlaklı olmalı ve vicdanını kaybetmeden birlikte yaşayabilmeli.
takip için: https://twitter.com/ahmetunc