10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü çeşitli etkinliklerle kutlandı. Gerek Türk basını gerekse Gazetecilik mesleği için büyük önem taşıyan bir günü daha geride bıraktık. Oldukça yoğun geçen bir günde bizleri arayarak, kutlama mesajları göndererek, organizasyonlar düzenleyerek unutmayan dostlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi iletirken, önceki akşam Atatürkçü Düşünce Derneği Gebze Şubesi tarafından düzenlenen panelde Kocaeli Basın Tarihini ele aldık. ADD’nin davetlisi olarak yer aldığım panelde, Gebze basını, Kocaeli Basın Tarihi’nden yola çıkarak tarihi süreç içinde medyanın gelişimini, toplum üzerinde ki etkisini konuştuk. Başta ADD Gebze Şube Başkanı değerli dostum Nilgün Aydın ve ekibine bu nazik davetinden dolayı teşekkür ederken, panelle ilgili haberimizi yayınlayan değerli Meslektaşımız ve çalışma arkadaşımız Refik Sıla Güvenç’in haberini sizlerle paylaşıyorum: 

GAZETECİLİK SAYGIN BİR MESLEK 

Atatürkçü Düşünce Derneği Gebze Şubesi Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Devr-i Alem Program Yapımcısı ve aynı zamanda gazetemiz kurucusu araştırmacı gazeteci İsmail Kahraman ‘ı konuk etti. Gerçekleşen panelde Kahraman gazetecilik deneyimlerini anlattı.
KAHRAMAN PANELDE  
Atatürkçü Düşünce Derneği Gebze Şubesi Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Devr-i Alem Program Yapımcısı ve aynı zamanda gazetemiz kurucusu araştırmacı gazeteci İsmail Kahraman ‘ı dernek binasında ağırladı. Düzenlenen panelde konuşan Kahraman gazetecilik mesleğinin çok saygın bir meslek olduğunu ve tarih boyunca gazetecilerin çeşitli sıkıntılar çektiğini kaydetti. Kahraman, “Basın tarih boyunca zor yollardan geçti” dedi. 

DOSTLARIMLA BİRLİKTEYİM 

Mustafa Kemal Atatürk’ün basına her zaman değer verdiğini ve kurduğu gazetenin adının Ulus gazetesi olduğunu kaydeden Kahraman, “Cumhuriyetin temelleri Kocaeli’de atıldı. Kocaeli önemli bir kent” yorumunu yaptı. Atatürkçü Düşünce Derneğinin önemli bir dernek olduğunu kaydeden Kahraman, “Bugün dostlarımla bir aradayım” dedi. Panel sonunda ADD Gebze Şubesi Başkanı Nilgün Aydın, Kahraman’a hediye takdim etti. 
 Basın tarihi ve belgeselcilik üzerine birçok röportaj yapıldı. bende geçmişte Gazetecilik üzerine Bir İletişim Fakültesi öğrencisiyle gerçekleştirdiğimiz röportajın bir kısmını sizlerle paylaşıyorum. Yazının tamamını http://www.yenigebze.com.tr/Koseyazisi-13065-calisan-gazeteciler-gununu-ve-ataturkun-basin-toplantisi.html adresinden okuyabilirsiniz. 
 
ANADOLU BASIN TARİHİNE IŞIK TUTAN RÖPORTAJ

1960 Giresun doğumlu. İlk defa 15 yaşında o günün Bâb-ı âlîde Sabah ve Ufuk Gazetelerinde yazıları yayınlandı.1985 yılında Gebze’de şu anda yayın hayatına devam eden Gebze isimli yerel gazetesini çıkardı ve 15 yıla yakın Gebze’de TRT Anadolu  Ajansı muhabiri olarak çalıştı. Avrasya bölgesindeki radyo, televizyon ve gazetelerin bir çatı altında toplanması adına bir gurup arkadaşıyla birlikte Avrasya Yayıncılar Birliğini kurdu. 8 yıldır Türk dünyası, Osmanlı coğrafyası gibi  kültür  ve medeniyet  coğrafyamızda araştırmalar yaparak hazırlamış olduğu belgeseller DEVR-İ ALEM adı ile  TGRT ve  TV5 televizyonunda yayınlanmakta. Yurt içi ve yurt dışı gezileriyle ilgili araştırma notları Gebze Gazetesi ve bazı ulusal gazetelerde yayınlandı. Cebel-i Tarık’tan Çin Seddi’ne Zaferlerimiz ve Şehitliklerimiz; Gebze, Kocaeli, Giresun ve Balkanlar’dan Tuna Boylarına, Bulgaristan’dan Osmanlı Medeniyeti adlı belgesel ve  kitaplar  yazdı. 
Belgesel tv programları ile haber ve araştırma yazılarından dolayı birçok basın-yayın, resmi ve özel kuruluşlar tarafından çeşitli ödül ve başarı belgeleri aldı.

Gazete yazarlığı ile başladığınız yolculuğunuzda belgesel yapmak nereden aklınıza geldi. Size, ‘belgesel yapmalıyım’ Dedirten şey neydi?
 Zannediyorum 80’li yılların başı idi;  televizyonlarda izlediğim Japonların hazırladığı İpek Yolu belgeseli, bizim coğrafyamız, Türkistan, Asya beni çok etkilemişti. Ama asıl 80?li yılların ortalarında, başbakanlık tanıtma fonunun desteği ile Şenol Demiröz’ün yönetmenliğinde ‘Dünyada Vakıf Medeniyetimiz’ adlı belgesel yayınlandı. O belgeseller bende müthiş bir iz bıraktı. Maşrık’tan, Mağrip’e neden bizim coğrafyamızın, kültürümüzün belgeselleri olmasın diye yola çıktık. Maşrık, güneşin doğduğu yer, Pasifik sahilleri; Mağrip’te bu günün Fas’ı. Bu coğrafyayı dolaşmaya çalışıyoruz. Hem kendimiz öğreniyoruz, hem insanlarla paylaşıyoruz.
Belgesellerinizi hazırlarken hassas olduğunuz noktalar nelerdir?
Özellikle, kendi kültür ve medeniyetimizi ele alıyorum. Milli bir duruş, milli bir kimlik ile oluşsun arzu ediyorum. Olmazsa olmaz şartlarımızdan biri bu. Öncelikle bizim kültürümüz, medeniyetimiz; Çünkü unutulmuş ve şimdi haksız olarak terörle yargılanıyor. Bir Cihanşümul medeniyetin terörle yargılanması gerçekten korkunç bir şey.

Saklanan ve gösterilmeyen yüzümüzü ortaya çıkartıp, önce kendimizi tanıyalım diyorsunuz.
Elbette! 1999’da ilk kez, ‘Şehitler Mahşeri Çanakkale’ belgeselini hazırladık. 2001 yılında, ‘Kârlar Altında 90 Bin Şehit Sarıkamış’ belgeselini yaptık. Sarıkamış bölgesi bu belgeselden sonra milli park ilan edildi. 
Hindistan Endonezya’dan sonra en çok Müslüman nüfusa sahip ülkedir. Ve Hindistan muhteşem bir İslam coğrafyasıdır. İmam Rabbani Hz.den Muhammed Baki Billah’a kadar daha pek çok İslam Alimi’nin yetiştiği yerdir. Kutbül Minar, Delhi’de İslam medeniyetinin muhteşem bir eseridir. Yeni Cuma cami, Agra Kalesi, Agra’da meşhur Taç Mahal. Biz bunları kendi kamuoyumuza bile  doğru dürüst yansıtamıyoruz. Mesela bir Endülüs Medeniyeti. 
Çin’de Doğu Türkistan haricinde milyonlarca Müslüman yaşıyor. Orada Abdülhamit Han bizzat Pekine Hamidiye Medresesi kurdurmuş. 1250 yıllık bir İslam medeniyeti var Fas bölgesinde. Nedense Türk kamuoyu, İslam kamuoyu bunu fazla bilmiyor. Kendimize görev kabul ederek öncelikle İslam medeniyeti, Türk dünyası ve Osmanlı coğrafyasını tanıyalım, sonra tanıtalım diye yollardayız
Bulgaristan’daki Osmanlı tarihiyle ilgili belgesel yapmak ilk defa size nasip oldu. Biraz bundan bahseder misiniz?
Bulgaristan komünizm yönetimindeyken kimse oraya girememiş. Bize belgeselcilik aşısını veren ‘Dünyada Türk Vakıf Medeniyeti’ belgeselin´de  Bulgaristan bölümünün olmaması dikkatimizi çekti. Bulgaristan’a  belgesel çekmek için  ben gitmek istiyordum. Türk Dış İşleri Bakanlığı Bulgaristan Dış İşleri Bakanlığından özel bir izin alarak 15 gün süreyle Bulgaristan’da çekim izni aldı. Bulgaristan’da 8-9 sene önceki Türk İslam Medeniyeti eserlerinin görüntülerini yaklaşık 15 saatlik görüntüde topladık. O eserler orada yıkılırsa bile elimizde tarihi belge olarak saklıyoruz. İlk defa Bulgaristan’daki Osmanlı eserleri, bu belgesel ve kitapla  gün yüzüne çıkardık. Bu durumdan vazife çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. Bize kimse ‘git’ dememişti ama, yerine göre can korkusu, emniyet sıkıntısı çekerek orada 15 gün belgesel çekimi yaptık ve çok da iyi oldu.
Balkanlar’da ve Kırım’da çeşitli araştırmalar ve belgeseller yaptınız. Oralardaki izlenimlerinizi alabilir miyiz?
Kırım gönül yaramız; orada insanlarımız ve yaşanmış bir dram var. Anadolu coğrafyasında Kırım kökenli yaklaşık 4-5 milyon insan yaşıyor ve Kırıma hiç ilgi duymuyorlar. Rusya her ne kadar resmen Ukrayna’nın hudutları içerisinde olsa bile Sivastopol, yani bizim kültürümüz deki Akyar’da halen en büyük donanma üstlerini kurmuşlar. Sürgünden dönen  tatarlar  15 metrelik gecekondularda ölüm kalım mücadelesi veriyorlar. Belgesel çekmeye gittiğimizde Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa  Cemil Kırımoğlu beyle görüştük. Bahçesaray’da, Tatarlar; Ukraynalıların üzerine pazar kurduğu atalarının mezarlarını mücadele edip geri almışlar. Kırım hanlarının mezarları perişan olmuş. Kırım harbinde Gözleve savunması çok meşhurdur.
Bir Silistre destanı var; müthiş bir savumadır. Tuna boyları zaten başlı başına Osmanlı medeniyetinde kilometre taşları ile doludur. Osmanlı’nın adeta altın kemeridir. Tuna deyip geçmemek gerekir. Ama bizim kültürümüzden fazla bir şey göremedik. Bulgaristan’da yıkılıp yok olmuş eserlerin durumları içler acısı. 
Arnavutluk ise bir başka diyar. Burada insanların çoğu Müslüman ama özellikle Katolik dünyası, İtalyanlar, Yunan Ortodoksları müthiş paralar harcayarak dernekleri, sivil toplum  örgütleri  vasıtası ile  İslam’dan  uzaklaştırmayı yaparken, bizim sivil toplum örgütlerimiz %70-80’i Müslüman olan Arnavutluğa ilgi göstermemeleri, sahip çıkmamaları gerçekten üzücü. Orada camiler perişan, yıkık dökük. Yunanistan Türk gazetecilere vize vermiyor. Schengen vizesi ile en son Hanya’nın olduğu Girit’e gittim. Nitekim ilk defa orada müze, dükkan, meyhane haline getirilmiş camilerin belgesel görüntülerini çektim. 
 Nasip olursa Girit belgeseli yapacağız. Girit gönül yarası; bu güne kadar gidilmemiş. Çünkü Yunanistan hükümeti Türk gazetecilere vize vermiyor. Ama Yunanlı gazeteciler elini kolunu sallayarak Türkiye’ye geliyorlar, Pontus’la ilgili onlarca kitap yazıyorlar. Bizim araştırmacılarımız maalesef hep hoşgörü nazarı ile bakıyorlar; Evet baksınlar ama gerçekler de görülsün. 
Girit´de Resmo var; Hanya’nın hemen yanı başında Girit in önemli bir şehridir. Orada büyük bir parka gittim. Orası  bir zamanlar Müslüman mezarlığı vardı,  ama  bugün park olmuş., çocuklar üzerinde oynuyor, geziyorlar. Barbaros Hayrettin Paşa Akdeniz’i barış gölü haline getirmiştir ama Resmo’da Barbaros hayrettin Paşa adına bir korsan gemisi yapmışlar. Girit’te bir kıyım var; patrikhanenin ve onlara destek olan Avrupa birliğinin yaptığı. AB hayranları Girit’e gitsinler gezsinler, Yunanistan’daki  Kavala   şehrindeki  caminin acı manzarasını görsünler, oturup ağlayacaklardır. 
Muhteşem bir medeniyetimiz var. O medeniyeti adeta unutmuşuz ve unuttuğumuzun yeni yeni farkına vardık. Artık Türkiye Cumhuriyeti’nde sivil toplum örgütleri, araştırmacılar yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Mesela TRT Balkanlar’a yönelik bir televizyon kurmaktan söz ediyor. Gidilmeyen yer sizin değildir. Oralara belki bir devlet olarak gitmemiz hayal olabilir ama atalarımızın dedelerimizin  mezarları´nın  bulunduğu  bu coğrafyalara gitmemiz lazım.
* Anadolu’da Türk İslam Medeniyeti ve Osmanlı mirası ne durumda?
İşte çok daha vahim bir durum, bundan utanç duymalıyız. Sarıkamış milli park ilan edilmesine rağmen adres veriyorum, Erzurum Köprü köydeki, kale kalıntıları içersinde tezek yığınları altında  halen şehit  kemikleri  var. Anadolu’ya Türklerin ilk girdiği yer Kars yakınlarındaki Ani kentidir. Yıllarca orayı Ermeniler bozulmasın diye ziyarete kapatmışız. Şimdi yeni yeni açıldı.İlk defa Türkler tarafından Anadolu?da cami Ani?de yapılmış.O camii bugün perişan halde; Camii içinde şarkılar türküler söyleniyor.Peki restore edilemez mi? 
Akdamar kilisesine milyon dolarlar harcandı, restore edildi. Yapılsın bunlar da bizim geçmişimizdir, bizim kültürümüzdür. Ama hemen Akdamar’ın karşısında Süphan dağları eteklerinde O meşhur 1071 Sultan Alparslan’ın Malazgirt meydan savaşından önce Cuma namazı kıldığı Camii bugün ahır ve kümes. Resmen cami olduğuna dair belge var.Akdamar kilisesi yapılırken neden burası restore edilmedi.Bunları Kültür Bakanlığına, Milli Savunma Bakanlığına yazdım. 
Çanakkale’deki gayr-i müslim mezar anıtları 1924 yılında kurulmuştur. Bizim şu anda orada bir şehit  mezarlığımız yoktur.  Şehit mezarlığı sökülüp, sürülmüştür, tarla yapılmıştır; şehit kemikleri adeta kağnılara, toplanıp  bir çukurlara atılmıştır. Güya bir anıt yapılmış ama sonuçta mezarlar sökülmüştür. Anadolu hiç de iç açıcı değil. Tarih bilgimiz, hafızamız sıfırlanmış. Her şeye rağmen yapılan program ve tanıtım çalışmaları sayesinde artık gençlerimizde ve toplumda ciddi bir uyanış olduğunu söyleyebiliriz.
* Peki Türkiye’de belgesel çalışmaları yeterli mi?
Maalesef yeterli diyemeyiz. Bugün futbola, tele vole kültürüne gösterilen önemin yüzde beşi bizim kültürümüzün anlatıldığı belgesellere verilmiyor. Sponsor bulamıyorsunuz. Son yıllarda kültürel programlara, belgesellere müthiş bir yöneliş var, ciddi çalışmalar yapılıyor. 2000 yılında   Çanakkale şehitleri ile ilgili hazırlanmış; tek belgeseldik Bugünse Çanakkale’de onlarca belgesel var. Sarıkamış hakeza? Medeniyet dünyamızla ilgili birçok çalışmalar devam ediyor. Evet, tarih bir milletin şuurudur, tarih milletleri devletleri ilelebet yaşatan önemli bir unsurdur. Tarih bilinci için devlet kurumları, kişiler durumdan vazife çıkararak adeta hizmet seferberliliği yapmak zorundadırlar.
* Türkiye de basın-yayın organları doğruları söylemek ve iyi olanı lanse etmek için yeteri kadar duyarlı mı?
Maalesef, sahip oluyoruz ama kesinlikle kullanamıyoruz. Kötüye kullanıyoruz; iyiye kullansak çok farklı noktalarda olurduk.
* Millet olarak çok kritik zamanlar yaşadık. Yazılı ve görsel basının bu olaylara yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hep magazinvari yönlendirmeler var. Basının asıl amacı olayı olduğu gibi yansıtmaktır; yorumu okuyucuya, izleyiciye bırakmalı. Ama yorumu da kendi yapıyor, yerine göre hakim-savcı oluyor. İnsanımız haberlerin, görüntülerin, filmlerin arkasında mutlaka başka bir şey vardır diye düşünüyor ve hakikaten başka bir şey çıkıyor. Haber namusu diye bir tabir vardır. ?Haber doğru, yorum serbesttir? Bu tarz haberler maalesef bu tabire uymuyor ve yargılayıcı, yönlendirici, yalan haberler ön plana çıkıyor. Bunun cezai müeyyidesini  de  yok. Tepki de vermiyoruz; Adam aleyhinde yalan haber  yazılmıştır, yalan haber mağdurudur. Bunun mücadelesini yapmak yerine, ‘bu iş beni aşar’ diyerek pes ediyor.
* Yerel gazete çıkarırken hangi sorunlarla karşılaştınız?
Hangi birini anlatayım. Gebze’de gazete çıkaracak matbaa yoktu. 1985 yılında bir gazete yayınlamaya karar verdim. Gazeteyi Kitap - Kırtasiye dükkanımda  küçük bir daktilo ile hazırlıyordum.  İzmit’te gazete basacak  matbaa vardı, haftada bir gün gidiyordum, 3 günde bir gazeteyi hazırlayıp getirebiliyordum ve haftalık olarak dağıtıyordum. İki sene Gebze’den İzmit’e gazete macerası devam etti. Sonunda Gebze’de ilk gazete basan tesisi kurduk. Gebze’de en uzun yayın yapan gazeteyiz. 2000 tirajımız var, 12 sayfayız ve resmi ilan alma yetkisine sahibiz. Günde yaklaşık 36-40 ülkeden bazen 100-130 bin kez internet adresimiz tıklanıyor, bununla da mutluluk duyuyoruz. Kendime şunu düstur ettim: ?Mihneti dost etmektir alemde hüner/ Kamu fani dünya böyle gelmiş böyle gider? Zorlukları dost edinmek gerekiyor.
* Sizler bu sorunları yaşadınız. Peki Türkiye’de yerel gazetecilik ne durumda, ne gibi sorunlar var?
Bugün genel anlamdaki gazetelerde sorun ne ise yerel gazetelerde de o.Ama yerellerin arkasında holdingler yok. Yerine göre muhabirliğini, yazarlığını, organizatörlüğünü siz yapacaksınız. En önemli sorun yetişmiş insana sahip değil yerel  medyamız. Eleman sıkıntısı çekiyoruz. Muhabir, yazar bulamıyoruz. En basit meslekler için liseler var ama iletişim meslek liseleri yok. Bugün kurumlarımızda istihdam ettiğimiz sadece iki tane iletişim fakültesi mezunu arkadaşımız var ve maalesef onlarda adeta bir çırak seviyesinde. 4 yıllık üniversite eğitimleri var ama  gazeteciliğe sıfırdan başlıyor.
* Bu da eğitim sistemimizin bir sorunu herhalde?
Eğitim zaten tam bir keşmekeş. İletişim fakülteleri var ve bugün bu fakültelerinden yetişenlerin % 70-80?i iletişim kurumlarına gitmiyor. Öyle bir aymazlık olur mu? Yerel gazetelere gelmek istemiyor. Niçin? O, hedefini koymuş, büyük medyada çalışacak diye. Ama gerçeklere bakıyorsunuz hiç de öyle olmuyor. fiayet iletişim liseleri olsa, öğrenciler bilinçli olarak iletişim fakültelerine gitseler çok daha farklı başarılar elde ederler.
* Bu sorunların aşılacağına dair ümitli misiniz?
  
Ümit var olmak mecburiyetindeyiz; sıkıntılar olacak ve oluyor. Zahmetsiz rahmet olmaz, mücadele etmek gerekiyor. Anadolu insanı artık eğitimli ve mücadeleci. Ben tarihimle, kültürümle, medeniyetimle her yerde varım diyor. Geçmişte böyle bir şey söz konusu değildi. Bir kısım seçkinciler bütün nimetlerden yararlanıyorlardı. Anadolu insanı sadece çalışıyor, üretiyor, vergi veriyordu. Ama artık ‘bizde varız’ diyor: Yayında, eğitimde, siyasette, bürokraside. Biz bu anlamda çok sevinçliyiz.
* Önümüzdeki süreçte meslek hayatınızda yapmayı düşündüğünüz neler var?
 O kadar çok şey var ki; mesela Anadolu’yu ve insanını çok yakından tanımak istiyorum. fiu ana kadar 75 il gezdim, daha çok il ve köyler var gezeceğim. Bir Osmanlı coğrafyası 23 milyon metre karelik muhteşem bir Osmanlı coğrafyası. Bir Türk dünyası coğrafyası Çin Seddi, Pasifik’ten Avrupa içlerine kadar uzuyor.2 Milyar nüfusa sahip İslam Medeniyeti  Coğrafyası   bizleri bekliyor. İnşallah bütün bu coğrafyaların tamamını gezerek , başlı başına bir belgesel halinde toplayıp kitabını hazırlayabilirsem azda olsa görevimi yapmış olmanın huzuru içinde olacağım. İnşallah Allah (c.c) ömür sıhhat verirse  Dünya Coğrafyasındaki kültür ve  medeniyet  tarihimizin   belgeselini  çekmeyi planlıyorum.
Evet sonuç olarak 10 Ocak Çalışan Gazeteciler dolayısı ile uzun bir yazı kaleme alarak hem genel hem yerel konuları dilimizin döndüğü kadar, dilimizin tuttuğu kadar dile getirdik. Gazeticiler günü dolayısı ile verilecek yemekler ve hediyeler için birçok gazeteci bu toplantılara giderken gecesini gündüzüne katan gazetecilik ruhu ile hayatını sürdüren gerçekten mesleğini hiçbir çıkar ilişkisine dayandırmayan gerçek anlamdaki gazetecileri 365 günlük bütün gazetecilik günlerini kutluyor, başarılar diliyorum.  
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981