Evi dışında, alışkanlıktan kahvede bile içtiği çayı ocaktan kendisi alan Murat’ın, yıllardır çayını – kahvesini getirdiği çalışma arkadaşının(pek de çalışma arkadaşı denemez ya, neyse) günün birinde kendisine hizmet edeceği aklının ucundan bile geçmezdi. Birasından ilk yudumunu alan Ali Roka, ‘‘evlilik nasıl bir şey?’’ diye sordu. Sırıtarak, ‘‘güzel… Eve geldiğinde önünde sıcak yemek oluyor, çamaşırların temiz – ütülü, ne zaman şey yapmak istesen, o şeyi yapabiliyorsun. Ben zamanında çok para döktüm bu işlere. Şimdi bedava’’ diyen Murat, Ali Roka’nın sırıtmadığını görünce, ‘‘hem yalnızlık kullara değil, Allah’a mahsus. Günün birinde herkes evlenmeli’’ deyip, toparlamaya çalıştı biraz önceki gafını. Murat’a göre ‘‘şimdi bedava’’ demesi gayet normal bir şeyken, her ne kadar iletişim kuramasa da, günün önemli bir kısmını karşı cinsi düşünerek geçiren Ali Roka’ya göre; özel insanlarla geçen özel dakikaların üçüncü kişilere sırıtılarak anlatılması hiç de hoş değildi. Gerçi Murat düz bir adamdı. Bunu samimiyetinden söylemişti.
Konuyu değiştirmeye çalışan Ali Roka, ‘‘beni en çok rahatsız eden ne biliyor musun? Para kazanıldığında her şeyin hallolduğunun düşünülmesi… Yani paran varsa, para kazanabiliyorsan, tamamsın. Mesela bu televizyonlardaki ve gazetelerdekilerin büyük çoğunluğu… Onlara göre, hala para kazanmaya devam ediyorlarsa, işleri sağlamsa, hiçbir sorun yok demektir. Onlar resmin tamamına bakıp, işlerine gelen kısmını gösterirler. Bir yerlerde büyük sorunlar, adaletsizlikler varmış, umurlarında bile olmaz. Sonra yatağa yattıklarında öyle bir uyurlar ki, hayatında karıncayı bile incitmemiş bir adam dahi böyle rahat ve huzurlu uyuyamaz. Bir an sosyal mesaj vermek geldi içimden. Neyse, boş verelim bunları. Kadınlar diyorduk… Ne kadar da ayrı dünyalarımız var değil mi?’’ dedi, ikinci birasını yarılarken. Genel olarak dinlediğinden biraya yumulan Murat, ‘‘yani, iş yerinde bile öyle.
Bakıyorum öğle yemeğinde utanmasa seni beni yiyecek olan kadın, çayı şekersiz içiyor. Neymiş, yaz gelmiş kilo verecekmiş. İyi de, ekmekliği bile ekmekle sıyırmaya kalkan insansın, bir iki şekerin hesabını yapıyorsun’’ dedi, ikinci birasının sonuna yaklaşırken. Murat’a yetişmek için hızlanan Ali Roka, dolaptan üçüncü biraları almaya gittiğinde mutfaktan, ‘‘Sema’’ diye seslendi. Salona geldiğinde, ‘‘hoş kadın bu Sema… Saçlarını sarıya boyatınca daha da güzelleşti. Aramızdaki yaş farkı fazla olmasa, bir an bile düşünmeden evlenme teklif edeceğim ama kabul etmez diye korktuğumdan bir şey diyemiyorum. Hep bu korkularım yüzünden bu kadar yalnız ve hırçınım aslında’’ diyerek devam etti. İçtikçe güzelleşen Murat, ‘‘ne korkacaksın be Ali Bey. Çık karşına, ‘seviyorum seni’ de. Kabul etmezse, etmez. Senin artık sabahlara kadar dertleşebileceğin bir dostun var. Çık karşısına söyle’’ dedi.
Evde başka yatak olmadığından, Ali Roka’nın çift kişilik yatağına birlikte yatacak olmalarından tedirgin olan Murat, ‘‘aman diyeyim Ali Bey, ben alışık değilim böyle şeylere. İçkiliyiz de… Sıfır temas’’ deyip, olası bir temasın önüne geçmek için yatağın uç tarafına doğru kıvrıldı.