Bayram tatili güzel oldu. Böyle uzun tatillerde, biraz da okuyamadığımız kitaplara, izleyemediğimiz filmlere, dinlemeye fırsat bulamadığımız müziklere zaman ayırıyoruz.

Tatilde Woody Allen’ın yönettiği “Paris’te Gece Yarısı” adlı filmi izledim. Müthişti, son yıllarda izlediğim en iyi film diyebilirim. Bir de yılın taze filmlerinden “Dünya Savaşı Z”yi izledim. Berbattı... Bulaşıcı bir virüs dünyayı sarıyor, herkes zombi oluyor. Brad Pitt abi de panzehiri bularak insanlığı kurtarıyor. Belki artık bu tür fantastik filmler için yaşımız geçti...

Deniz Kavukçuoğlu’nun “Hüzün Adasında Bir Köy” adlı kitabını okudum. Onu beğendim. Gökçeada’yı ve özellikle Bademli köyündeki Rumları, çektiği sıkıntıları anlatıyor. Neler çekmiş şu İmrozlular... Buraların eski sahipleri... Etkilenmemek mümkün değil. Zaten yazar da “hüzün adası” boşuna demiyor.

Kavukçuoğlu, adanın güzelliklerini öyle bir anlatmış ki... Düşünüyorum da, Gökçeada, sadece bu ada Çanakkale’de değil de örneğin İtalya’da bir kentte olsaydı... Truva’yı, diğer antik kentleri, boğazı vs. geçiyorum. Sadece Gökçeada bir Avrupa ülkesinde olsaydı, müthiş bir pazarlama ile inanılmaz bir cazibe merkezi olur, akın akın turist çekerdi. O şehre gelen turistlerin ortalama gecelemesi 1.4 veya 1.6 olmazdı. En az 4 olurdu. Uğraşıyoruz ya, Çanakkale’nin ortalama geceleme sayısını Türkiye ortalamasına yükseltmeye, o rakama çoktan ulaşılmıştı.

Çanakkale’de turizmin en acil hedefi ortalama gece sayısını yükseltmek olmalı. Çünkü, her şey var Çanakkale’de, tek sıkıntı daha çok turist ve daha fazla gecelemelerini sağlamak. Bunun için turizmde marka kent olmalı ve alternatif turizm değerleri artırılmalı. Bu hedef doğrultusunda bir proje sürdürülüyor. Bence hedef doğru ve desteklenmesi gereken bir girişim.

Hedeflerden biri tanıtımda ortak bir dil oluşturacak ve bütün Çanakkale değerlerini simgeleyen bir logo yaratılması. Bu amaçla bir yarışma düzenlendi. Çanakkale’nin modern tasarımlı, güzel bir logosunun olması tanıtımda, markalaşmada çok önemli bir adım olacak.

Geliştirilmesi hedeflenen alternatif turizm değerleri arasında gastronomi turizmi var. Bu tarz turizm son yıllarda dünyada hızla gelişiyor. Yüksek gelirli turistler yeni tatlar peşinde değişik yerleri keşfediyorlar. Çanakkale’nin çok özgün ve köklü yemekleri var. Bu bir gerçek. Mesela, Gökçeada’da yediğim etin lezzetini başka hiç bir yerde bulamadım.

Bir yerde okudum; Çanakkale mutfağının Rumlar ve Yahudiler’den etkilenen deniz mutfağı ile Yörükler’in etkisi ile şekillenen dağ mutfağı olmak üzere iki farklı kolu varmış. İlk kez duyduğum; bakla keşkeği, patlıcan kıstırma, yeşil erikli balık, taraklı pilav gibi yemekler de Çanakkale gastronomi kültürünün unutulan değerleriymiş. Araştırdıkça, çalıştıkça daha neler çıkacaktır.

Sörf turizmi mesela... Çanakkale rüzgarıyla meşhur. Antik dönemde Truva kuzey rüzgarları sayesinde böyle büyük bir kent oluyor. Malum, Çanakkale rüzgarına Boreas deniyor. Kuzey rüzgarı tanrısı... Bu kadar rüzgar var ama sörf
turizminde sınıfta kalmışız. Oysa, Gökçeada en az bir Alaçatı kadar olmalıydı.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981