İşyerinde 2011 ekonomik büyüme haberlerini okuyordum, geçen yıl kişi başı yıllık ortalama milli gelirimiz 10.444 dolar olmuş. Yani aylık ortalama milli gelirimiz 1.553 liraya yükselmiş. Bunu bir arkadaşa söyledim, “Nerede benim 800 liram, o 800 lirayı kim alıyor” diye espri yaptı. Ben de “Bilmiyor musun kimler alıyor” deyince, “Biliyorum, biliyorum, boş ver” dedi.
Geçen yıl ekonomimiz yüzde 8.5 büyüdü. Çin'den sonra en hızlı büyüyen (yani refahı artan) ikinci ekonomi olduk. Peki bu büyüme halka yansıdı mı? Toplumsal bölüşüm ve toplumsal refahın artışında bir iyileşme oldu mu? Ne yazık ki buna olumlu yanıt vermek çok zor.
Büyüme emekçilere, ücretlilere yansımıyor. Gaza, elektriğe, benzine, ulaşıma zam yapılıyor ve bu zamlar geniş kitlelerin sırtına bindiriliyor. Memurların maaşlarına aylardır hakkı olan zam yapılmıyor.
Türkiye büyümede dış kaynağa bağımlıdır. Cari açık 77 milyar dolardır, yani milli gelirinin yüzde 10'u kadar döviz açığı vermiştir. Çin'den sonra ikinciyiz diyoruz ama, bu dev ekonominin döviz fazlası vardır. Kasalarından dolarlar taşmaktadır.
Türkiye açıklarını zam yaparak, benzinde, sigarada dolaylı vergilere yüklenerek kapatmak zorundadır. Dış piyasalarda petrol fiyatlarının yükselmesiyle başımıza bir de artan enerji faturası sorunu çıkmıştır.
2011'deki 52,5 milyar dolarlık enerji ithalatı, toplam ithalatın yüzde 23'üne yaklaştı ve bunun yarısına yakını da doğal gaz ithalatıdır. Elektriğin yarısı ithal doğalgaz ile karşılanmaktadır. Pahalı bir enerjiyi yakıp bir başka enerji türü üretiyoruz. Onun için doğal gaz ve elektriğe yapılan zamlar bitmeyecektir, 2012'de yeni zamlar olacaktır.
Küresel krizin etkisiyle 2009'da yüzde 5 daralan Türkiye ekonomisi 2010'u yüzde 9, 2011'i de yüzde 8.5 büyüme ile kapadı. Son iki yılın oranı Çin ile kıyaslanıyor ama sıcak paraya yaratılan yapay bir rahatlıktır. Çin ya da Rusya gibi döviz fazlası ile değil rekor döviz açığına rağmen sağlanmıştır.
İktisatçıların duayeni Prof. Dr. Korkut Boratav, “sıcak parayla yapay rahatlığın sonunun geldiğini” söylüyor ve şöyle devam ediyor.
“Sıcak para yapay rahatlık yaratırken tehdit de yarattı. Ağustos ayından beri yurtdışından sermaye girişi yavaşladı. Merkez Bankası sıkıntıyı önlemek için Ağustos-Aralık arasında önemli miktarda rezerv eritti. Ocak-Şubat döneminde baskılar belli oranda azaldı. Ancak şimdi yeniden aynı noktaya gelindi. Türkiye yılın ortalarından itibaren eksi büyümeye geçebilir."
Hocamız diyor ki; dış kaynak baskısının 2012'de büyümeyi aşağı çekmesi kaçınılmazdır.
Buna bir de Avrupa'da yeniden hareketlenen ekonomik krizi ekleyelim. Çünkü dev bir ekonomi olan İspanya potaya girdi. Uluslararası finans piyasalarındaki bozulmalar da Türkiye'ye yansıyacak olursa işler sarpa saracaktır.
İktidarın bir Suriye çılgınlığı yapması da işin tuzu biberi olacaktır.