İyi akşamlar’ dedi. ‘İyi akşamlar’ dedim. Kapının önünde bulunan, genellikle manavların kullandığı dandik torbalara doldurulmuş kömürleri işaret ederek; ‘kusura bakmayın, taşımaktan yoruldum, birazdan kaldırırım’ dedi. ‘Ne kusuru, benim için bir önemi yok, istediğiniz zaman kaldırırsınız’ dedim.

Belki de; ‘yoruldum’ dediği sırada, ‘a a, o zaman ben size yardım edeyim’ dememi beklemiş olabilir. Ama demem kesinlikle. İnsanlık öldü, hem belim ağrıyor benim. Belki de; ‘yoruldum’ derken, böyle bir beklentisi olmamıştır hiç. Eğer gerçekten böyle bir beklentisi olmadıysa, iyi bir insanmış. ‘E e, doğalgaz nasıl? Isıtıyor mu?’ dedi. ‘Isıtıyor ama sobanın yerini tutmuyor, bir soba değil’ dedim. ‘Tabi canım, tutması mümkün mü sobanın yerini, soba belki bir odayı ısıtıyor olabilir fakat verdiği sıcaklık yalnızca odadaki soğuğu kırmıyor, insanları çocukluğuna, ergen yıllarına götürüyor, kestanesiyle, kızarmış ekmeğiyle soba canısı mertebesindedir’ dedi. Gerçi artık ekmek kızartıcıları var. Kestane ise kış boyunca sokaklarda satılıyor. Yine de onu kırmayıp, konuya dahil olabilmek için; ‘haklısınız’ dedim, ‘soba vefalıdır, soba anlayışlıdır, soba dosttur, dost canlısıdır.’

Yaklaşık altı aydır karşılıklı dairelerde oturduğumuz kapı komşumla birbirimize ‘iyi akşamlar’ dışında pek bir şey söylememiştik. Sadece bir keresinde rende istemiştim, sağ olsun vermişti. Fakat konu sobadan açılınca birden coşmuş, sobanın - doğalgaza göre daha bir içten, sanki bizden biriymiş gibi olduğundan konuşmaya başlamıştık. Durumu iyice abartıp, sobayı öyle bir övmeye başladık ki; ben annemden babamdan bahsederken bile böyle güzel cümleler kurduğumu hatırlamıyorum. Sanki ben bir bakıma, batının kötü taraflarını almış, batılılaşmayı yüzeysel olarak algılamış Felatun Beyi, o ise doğunun gülen yüzü, sevilen adam Rakım Efendiyi temsil ediyordu. Kapı önünde, bir on dakika kadar sobayı övdükten sonra, ‘bu akşam işiniz yoksa bana gelin, sırtımızı peteğe dayayıp şarap içeriz, sırtı peteğe verince 1.5’luk ada karasıyla iki kişinin kafası güzel oluyor’ dedim. ‘Bugün yorgunum, başka bir akşam gelirim fakat sonrasında bir akşam siz de bana gelirsiniz, sobanın üstünde kestane pişiririz’ dedi. ‘Tabii ki de, neden olmasın, ne zamandır kestane yememiştim’ dedim. Asla gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz halde birbirimize tutamayacağımız sözler verdikten sonra tekrardan ‘iyi akşamlar’ deyip, evlerimize girdik. O günden sonra, yaklaşık yirmi gün boyunca karşılaşmadık hiç. Bayii’ye şarap almaya gittiğim sırada, sokak satıcısından sobada pişirilmek üzere kestane alırken gördüm onu.
Yanına gidip, ‘iyi akşamlar’ dedim. ‘İyi akşamlar’ dedi. ‘Bizim o kestane-şarap işini bu akşam yapsak mı, ne dersin?’ dedim. Gülümseyerek, ‘ben de eve geldiğimde sana uğrayıp onu söyleyecektim, karşılaştığımız iyi oldu’ dedi.

İlk önce onun evine gidip, soğuktan akan burnumuzu çeke çeke sobanın üstünde kestaneleri pişirdik. Sonrasında bana geçtik. Sırtımızı peteğe verip, şarap-kestane yaptık. Kafalarımız sıcaklığında etkisiyle hafiften kırılmaya başlamıştı. ‘Abi senin ev çok iyi ya, her yer aynı sıcaklıkta’ dedi. ‘Tabi abi doğalgaz’ın avantajı da bu, bir odadan diğerine gittiğinde sıcaktan-soğuğa geçip hasta olmuyorsun’ dedim. Akan sümüklerini omzuma silip, ‘‘bakma nostalji yapıyoruz ama soba artık eski tadı vermiyor, ara sıra kendi kendime ‘artık doğalgaza geçmenin vakti geldi be Haydar’ demiyor, değilim’’ dedi. ‘Hem artık ekmek kızartıcıları var, kestane ise her köşe başında satılıyor’ dedim. ‘Doğalgaz rahatlıktır, doğalgaz mutluluktur, doğalgaz aile saadetidir, doğalgaz candır’ dedi.

İçimden, ‘Vay be! Yavşağa bak, iki kadeh şarap içip, sıcağı görünce değişiverdi. Şişede durduğu gibi durmuyormuş’ dedim.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981